Tarih: 28.10.2025 11:37

İYİ PARTİ GEREĞİNİ YAPIYOR

Facebook Twitter Linked-in

 

 

Dervişoğlu'ndan PKK'nın Türkiye'den çekilme kararına ilk tepki

 

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, terör örgütü PKK'nın Türkiye'den çekilme kararına dair "Bunlar kendilerini feshetmemiş miydi? PKK kendisini kapatmamış mıydı? Bundan önceki süreçlerde bunu konuşmadık mı? 30 tane eşkıya silah yaktığında 'bütün bu işler tamamlanmıştır' türünden bir genel kanaat oluşturmaya çalışan insanları bu konuyla ilgili uyarmamış mıydık? Kendisini kapatmışsa şayet nereye çekiliyor?Kapatma göstermelikse bu çekilmenin ne şekilde tanımlanması gerekiyor diye üzerinde düşünmek lazımdedi. Terör kamplarına ne olacağını soran Dervişoğlu, açıklamadaki "Medya savunma sınırlarına çekiliyoruz" ifadesine ise "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin müdahale alanlarını mı daraltmak istiyorlar?" diyerek tepki gösterdi. "Silahla neyi istiyorlarsa, yaşama geçirmek istedikleri yasal düzenlemelerle onu gerçekleştirmeye çalışıyorlar" diyen Dervişoğlu,  terör örgütü PKK'nın hiçbir emelinden vazgeçmediğine işaret etti. 

 

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, SZC TV'de Serap Belovacıklı'nın sorularını yanıtladı.

 

"ARTIK KÖKLÜ BİR PARTİ OLARAK ANILIYORUZ"

 

İYİ Parti'nin 8'inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin konuşan Dervişoğlu, "İYİ Parti'nin kuruluş şartlarında yaşanan bütün olumsuzluklar hâlâ kendini ağır bir biçimde hissettirmeye devam ediyor. Bu da İYİ Parti'nin kuruluş gerekçelerinin dimdik ayakta olduğunu gösteriyor. Netameli bir dönem geçirmiştik, herkes buna şahitlik etti ama teşkilatımızın dirayetiyle, arkadaşlarımızın inandığı değerlere karşı sergiledikleri sahiplenmeyle olumsuz günleri geride bıraktık. Bu yılın şahlanış yılı olacağı kanaatini taşıyorum. Biz artık partileşme sürecini geride bıraktık. Biliyorsunuz yeni kurulmuş bir partiydik artık köklü bir parti olarak anılıyoruz. Türkiye'nin şartlarını uygun bir biçimde arkadaşlarımızın yüksek fedakarlıkları ile kongrelerimizi icra ediyoruz. Bir kısım arkadaşımız bayrak değişimi misali görevlerini yeni yöneticilere devretti. Bir kısmı görevine devam ediyor. Bundan sonraki çalışma programına uygun bir biçimde ileride birtakım düzenlemeler gerekirse de bunu teşkilatımızın ortak iradesi ile gerçekleştireceğiz. İl kongreleri sonrasında kurultay olacak. Hizmetleri açısından arkadaşlarımızın bu zamana kadarki performanslarından memnunum ama bir yenilenme ve gençleşme elbette olacak. Birilerine sürpriz denilebilecek düzenlemeler de yaşama geçirilecek. Her şeyin bugünden iyi olacağına söz verebilirim" dedi.

 

"MANİDAR DEĞİL, ÖZENSİZ BİR ADIM"

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden uzaklaştırılan Ekrem İmamoğlu'nun da yer aldığı isimlere yönelik başlatılan casusluk soruşturmasında "İngiliz ajanlığı" iddiasının yer almasına rağmen bu zaman diliminde İngiltere ile Eurofighter anlaşması yapıldığına işaret edilen Dervişoğlu, "İç siyasetin şehvetine kapılıp, dış ilişkileri de zedelenmesi muhtemel birtakım adımların atılmasını uygun ve yerinde görmüyorum. İngiltere Başbakanı buraya geliyor, bunun öncesinde böyle bir operasyon yapılıyor.Operasyonun ne amaçla yapıldığını bilmiyorum. Öyle bir dönem geçiriyoruz ki, operasyonlar hep muhalefete yönelik operasyonlar oluyor. Başka başka operasyonları da birbirine bağlayan bir nitelik arz ediyor. Bu adalet duygusunun zedelendiğine, hukukun araçsallaştığına, hukukun iç siyasetin malzemesi yapıldığına dair kanaatlerin oluşmasına da sebep teşkil ediyor. Bu yönüyle bakıldığında bence özensiz bir takvim seçildiği kanaatini taşıyorum. İngiltere Başbakanı'nın Cumhurbaşkanı'yla olan görüşmesinin öncesinde bunun bu takvimde yaşama geçirilmiş olmasını manidar bir iş olarak değil, özensiz bir adım olarak değerlendirilmesinin yerinde olacağı kanaatini taşıyorum.'' dedi.

 

''CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ; ARTIK OTORİTERLEŞMEYİ DE AŞARAK OTOKRATLAŞMAYA YÖNELDİ"

 

Casusluk soruşturması çerçevesinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne kayyum atanma ihtimaline ilişkin Dervişoğlu, "Bunun için bir altyapı hazırlamaya gerek yok. Çünkü Türkiye'de keyfilik almış başını gidiyor. O sebeple bunu kayyuma yönelik bir ön hazırlık gibi değerlendirmek mümkün olabilir. Türkiye'de 'her şey olabilir' türünden bir sürecin içerisinde yaşıyoruz" ifadelerini kullandı. 

 

İYİ Parti'nin de benzer hamlelerle karşı karşıya kalma ihtimali sorulan Dervişoğlu, "Bugün yaşananları çok komik buluyorum. Seçim yapıyorsunuz, alamazsanız tazeliyorsunuz, seçilen kişiyi değiştirmek için kazananı yerinden ediyorsunuz. Hukuku araçsallaştırıyorsunuz, istifade edilebilecek bütün argümanları yaşama geçiriyorsunuz. Adı transfer diye tanımlanabilecek işler yapıyorsunuz. Bütün bunların sistemden kaynaklı olarak siyaseti kirletmeye yönelik adımlar olduğunu değerlendiriyorum. Bütün meselenin sistemden kaynaklı olduğuna inanıyorum. Her geçen gün tek adamlığa evrileceği endişesini dile getirdiğimiz bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi; artık otoriterleşmeyi de aşarak otokratlaşmaya yönelmiş bir rejim olma özelliğiyle varlığını hissettiriyor ve ben bunu Türk demokrasisi açısından ziyadesiyle tehlikeli buluyorum" dedi. 

 

''BUNDAN CUMHURİYET ZEDELENİR''

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iştihanın kabartılmaması noktasında muhalefete yönelik eleştirilerini hatırlatan Dervişoğlu, "Bütün olup bitenler Sayın Cumhurbaşkanı'nın rakiplerini tasfiyeye yönelik adımlar olarak nitelendirilmeye devam ederse, bundan Cumhuriyet zedelenir, bundan milletin iradesi zedelenir, bundan demokrasi onulmaz yaralar alır. O sebeple iktidar tarafının da en az muhalefet kadar sorumlu davranması gerektiği hususunun altını çizmiştim. Hâlâ aynı noktadayım. Şu anda herkes Sayın Cumhurbaşkanı'na rakip olması muhtemel Cumhurbaşkanı adayının, Adalet ve Kalkınma Partisi'ne rakip olması muhtemel bir muhalefet partisinin bu kabil olaylarla karşı karşıya bırakılabileceği endişesini yaşıyor. Bu herkesin başına gelebilir. Bundan kaçınılmaz. Bundan kaçmanın bir tek yolu vardır; hukukun üstünlüğü ve adaletin temin ve tesisi. Adaletin olmadığı yerde, hukukun geçerli olmadığı ülkelerde yaşanan olaylar maalesef şu an Türkiye'de yaşanıyor" değerlendirmesini yaptı. 

 

"TOPLUMA VERİLMEK İSTENEN YENİ KİMLİK MÜNASEBETİYLE İNSANLAR ÖZÜNDEN KOPARILDI"

 

Özellikle son dönemde artan toplumsal olaylara ilişkin Türkiye'nin bir cinnet ortamına doğru sürüklendiğini ifade eden, toplumda birtakım kesimlerin kendilerini suç işleme imtiyazına sahipmiş gibi hissettiğine dikkat çeken Dervişoğlu, "Bunlar 'şöyle bir nesil yetiştireceğiz' deyip, toplumun çekirdeğinin zaafa uğratılmasından kaynaklanıyor. Bizim değerlerimizi aşındırdılar. Düşmanlıklar geçmiş dönemlerde de vardı ama baktığınızda bugünkü gibi infiale kapılmıyorduk. Suç işleme eğilimine sahip insanlar her dönemde olabilir, her yaşta olabilir ama bu kadar, bu denli bir cinnet boyutuna ulaştığından bahsedemezsiniz. Trafik tartışmasından ölmek ne demek ya? Hangi ülkede yaşıyoruz? Trafikte bir tartışma çıkıyor; arabadan inen biri sopa alıyor, öbürü silahla çıkıyor, bir diğeri konuya bıçakla dahil oluyor. Nerede yaşıyoruz biz? Bireysel silahlanma almış başını gitmiş buna yönelik tedbirler yok. Bir de endişem şu; acaba bu ülkeyi yönetenler bütün bu olup bitenlerin ciddiyetinin farkındalar mı diye de tereddüt ediyorum. O benim kaygılarımı arttırıyor, bunu çok samimi biçimde söylüyorum. Hepimiz evlat sahibiyiz. Bu başıbozukluğun bizi sürükleyeceği yerin ne olduğunu kestirebilmek mümkün değil. Meseleyi sadece bir asayiş sorunu olarak görmemenin lüzumuna işaret etmek istiyorum.  Bu toplumun psikolojisi bozuldu dolayısıyla değerleri değişti. Bu topluma verilmek istenen yeni kimlik münasebetiyle insanlar özünden koparıldı" diye konuştu.

 

''PKK KENDİSİNİ KAPATMAMIŞ MIYDI? KAPATMIŞSA NEREYE ÇEKİLİYOR?''

 

Terör örgütü PKK'nın "Türkiye'den çekiliyoruz" şeklindeki açıklaması sorulan Dervişoğlu, "Kim çekiliyormuş efendim? Bunlar kendilerini feshetmemiş miydi? PKK kendisini kapatmamış mıydı? Bundan önceki süreçlerde bunu konuşmadık mı?30 tane eşkıya silah yaktığında 'bütün bu işler tamamlanmıştır' türünden bir genel kanaat oluşturmaya çalışan insanları bu konuyla ilgili uyarmamış mıydık? Kendisini kapatmışsa şayet nereye çekiliyor? Kapatma göstermelikse bu çekilmenin ne şekilde tanımlanması gerekiyor diye üzerinde düşünmek lazım. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti Devleti'yle kendilerini eşitlediler, kurmuş oldukları müzakere masalarında. Buna sebep olanlar da bu devleti yönettiğini zannedenler. En başından beri uyarıyorum. Bana bir kişi çıksın söylesin, desin ki; 'Bu adamlar şu emellerinden vazgeçti, bu hedeflerinden vazgeçti. Bunlar Cumhuriyet'in yapısıyla, vatandaşlık tanımıyla, dil birliğiyle olan husumetlerini ortadan kaldırdı'. Bunların sergilemiş oldukları bir vazgeçiş yoktur. Ayrıca birisi bana yine açıklasın, bunların demokratik yol ve yöntemlerle hukuk zemini oluşturarak o bahsettikleri siyasi entegrasyonla temin etmeye çalıştıkları şeyin 50 yıldır silahla temin ettiği şeyden olan farkını açıklasın. Silahla neyi istiyorlarsa şimdi arzuladıkları bu düzenlemeyle de ya da yaşama geçirmek istedikleri yasal düzenlemelerle onu gerçekleştirmeye çalışıyorlar'' diye konuştu.

 

"Irak'ın kuzeyine çekildiğini söyleyen PKK'lı teröristler, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gelip siyaset mi yapacaklar?'' sorusuna Dervişoğlu; "Nereye kadar geçebileceklerini göreceğiz. Milletin bunun ne kadarına müsaade edeceğini göreceğiz. Bu tartışmaların toplumu nereye taşıdığını göreceğiz." yanıtını verdi. 

 

''MEDYA SAVUNMA SINIRLARI DEMEK SURETİYLE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN MÜDAHALE ALANLARINI MI DARALTMAK İSTİYORLAR?''

 

Açıklamadaki "Medya savunma sınırlarına çekiliyoruz" ifadesine ilişkin Dervişoğlu, "Medya savunma sınırları ne demek? Bazı adamlar var laf söylediğinde tefsiri gerekiyor. Medya savunma sınırlarını dediğimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin tezkere çıkararak teröre karşı kendi güvenliğini temin etmek üzere belirlediği alanlar ve Türk Silahlı Kuvvetleri emniyet birimleriyle birlikte orada yapmış oldukları operasyonlarla terör faaliyetlerini minimize ettiler. Şimdi medya savunma sınırları demek suretiyle Türk Silahlı Kuvvetleri'nin müdahale alanlarını mı daraltmak istiyorlar?" diye sordu. 

 

''TERÖRÜN KULUÇKA MERKEZLERİ NE OLACAKMIŞ?''

 

Dervişoğlu şöyle devam etti: "Terör örgütü artık kendini feshettiğini söyleyemez, söylese de kimseyi inandıramaz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti şöyle bir soru sorsa; mademki bunlarla oturuyor mademki İmralı'ya gidip teşviki mesaide bulunuyor. Onlara sorun: Mahmur Kampı ne olacakmış mesela? Terörün kuluçka merkezleri ne olacakmış? Sadece Suriye'nin kuzeydoğusundaki o Suriye Demokratik Güçleri ya da işte PYD-YPG yapılanmasını söylemiyorum. Irak'ın kuzeyinde ne olacakmış? O kuluçka merkez niteliğini taşıyan kampların durumu ne olacakmış? Bütün bunların tamamına toptan bir bakışla yaklaşmayı becerememenin sonucudur bugün başımıza gelenler"

 

"TÜRKİYE CUMHURİYETİ'Nİ YÖNETTİĞİNİ ZANNEDENLER BÜTÜN BUNLARA KURDUKLARI KOMİSYON MASALARINDA KOMİSYONCULUK YAPIYORLAR''

 

Yasal düzenlemelerle ihtiyaç duyulduğuna dair değerlendirmelere değinen Dervişoğlu; "Peki bunu nasıl yapıyorlar? Irak'ın bir terör bölgesinde ya da rahat hareket ettikleri bir bölgede basın toplantısı yaparak. Ellerinde en gelişmiş Amerikan silahları var. Bu süreç başladığında, 'pkk silah bırakacak' diye milleti kandırmaya çalıştıkları dönemde de söyledim. Amerika Birleşik Devletleri'nin verdiği silahları, Türkiye'ye kim ve hangi saikle teslim edebilir? Burada bir siyasi manevra alanı oluşturulmaya çalışılıyor. Sanki sözünü tutmaması muhtemel bir devlet var; Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Ama sürecin devamı için verdiği bütün sözleri tutan ve herhangi bir sorumluluk söz konusu olmasın diye de ona göre söylem geliştiren bir terör örgütü var. Ayrıca o terör örgütünün siyasi uzantısı da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, Cumhuriyet'in değerlerinden Cumhuriyet'in kuruluş felsefesine, Cumhuriyet'in banisi Mustafa Kemal Atatürk'e örtülü cümlelerle hakaret yağdırıyor. Türkiye'nin üniter devlet yapısını tartışmaya açıyor, Türkiye'nin değerlerini tartışmaya açıyor, yasal düzenlemeler zemininde de PKK'ya Türkiye'de siyaset yapmasının önünü açabilecek birtakım girişimlere öncülük ve önderlik ediyor. Türkiye Cumhuriyeti'ni yönettiğini zannedenler de bütün bunlara kurdukları komisyon masalarında komisyonculuk yapıyorlar. Türkiye bütün bu olanları tecrübe etmemiş bir ülke midir ki pişirip pişirip aynı düzlem içerisinde karşımıza getiriyorlar?" dedi. 

 

"TERÖR ÖRGÜTÜ SİYASİ ENTEGRASYON DİYEREK NE İSTİYOR?"

 

Terör örgütünün siyasi entegrasyon söylemini değerlendiren Dervişoğlu, "Terör örgütü siyasi entegrasyon diyerek ne istiyor? Suriye'nin kuzey doğusunda Suriye Demokratik Güçleri ya da işte ya PYD-YPG denen ordulaşmış silahlı örgütlerin Suriye'ye entegrasyonuna benzer bir entegrasyon mu yapacaklar? Ya da şöyle mi düşünüyorlar entegrasyon derken; PKK denen cani terör örgütü Suriye'de kurguladıkları ve planladıkları gibi nasıl olsa ABD'nin eğittiği ve donattığı bir yapı, Türk Silahlı Kuvvetlerine mi entegre olacak? Onların suç işlememiş olanları da TBMM'de siyaset mi yapacak? Saçmalık şurada, örgüte üye olmak başlı başına bir suç zaten. Suça karışmamış örgüt üyesi olmak da başlı başına bir aymazlık. Bunları hangi çerçevede düşünüp kamuoyuyla paylaşıyorlar ya da koca koca saraylarda görev yapanlar bu görüş ve düşünceleri tahkim edecek söylemi nasıl geliştiriyorlar anlamış değilim." ifadesini kullandı.

 

"BU İŞ TÜRKİYE İÇİN BİR GÜVENLİK SORUNUYDU, ÖRGÜT İLE ONUN SİYASİ UZANTISI PARTİ TARAFINDAN SİYASAL ZEMİNE TAŞINDI"

 

Terör örgütü üyelerinin suça karışıp karışmadığının tespit edilebilme imkânı gibi pratiği de olmadığını ifade eden Dervişoğlu,          "Böyle bir şeyi daha önceden tarih kaydetmemiş olduğu için nasıl yapılacağını belirleme imkanına kimse sahip olamaz. Ama burada bir şey var. Bu iş Türkiye için bir güvenlik sorunuydu, örgüt ile onun siyasi uzantısı parti tarafından siyasal zemine taşındı. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'ne 50 senedir kurşun sıkan örgütün başı bir barış güvercini gibi bu iktidarı yönetenler tarafından büyük Türk milletine sunulmaya kalkışıldı. İşin en kötü tarafı şu: 'PKK eşittir Öcalan o da eşittir Kürtler' denkleminin gerçek anlamda Kürtlere vereceği zarar benim endişemin temel kaynağı. Onun için ben kendi adıma 'Ben şartel değilim beni kimse indirip kaldıramaz ben bu ülkenin sigortasıyım.' diyorum her fırsatta. Çünkü onların varlıkları, huzurları, mutlulukları da benim için önemli" diye konuştu.

 

"BİZE IRKÇILIK SUÇLAMASI YAPILDI"

 

Terör örgütü elebaşı Öcalan lehine DEM Parti grup toplantısında slogan atılması üzerine tepki verdiklerini hatırlatan Dervişoğlu, "Bunlar eşleştirildiğinde dilimizden, kökenimizden ötürü bize ırkçılık suçlaması yapıldı. Bu kadar basit mi, bu ülkeyi yönetenler bu gerçekleri görmüyorlar mı? Bütün bunların merhale merhale, adım adım yaşama geçirilmek üzere planlanmış senaryolar olduğunu idrak etmiyorlar mı? Ne demiştik? Türk milletinin değerlerini tartışma konusu yapacaklar. Tartışılıyor bugün. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş felsefesini tartışmaya açacaklar ve bugün baktığınızda kuruluş felsefesi tartışılır hale geliyor. Türkiye'deki anayasal düzeninin sorgulanmasına vesile olabilecek satırbaşlarını açacaklar bu komisyonda. Bir mesafe elde edip etmemeleri çok önemli değil. Önemli olan, bu büyük milletin kurduğu Cumhuriyet'in tartışılmazlarını tartışmaya açmak ve bir güvenlik sorunu olan terör belasını siyasal zemine taşımak amaçları dedik. İşte bugün muvaffak oldular ve dolayısıyla da Türkiye'nin başındaki belanın acilen tedbir alınmaması halinde daha da büyümesini muhtemel kılabilecek adımlar attılar. Onun için ben yine de bu büyük milletin, bütün bu olup bitenlere seyirci kalmayacağının altını çiziyorum ve herkesi aklını başına almaya davet ediyorum.'' diye konuştu.

 

''TUTARSIZLIK YÖNÜYLE ELEŞTİRİLMELERİ GEREKİRKEN BAŞKA VASIFLARLA ANILIYORLAR''

 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, "Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, eşit hak ve yükümlülüklere sahiptir." sözlerine ilişkin soruya Dervişoğlu, "Çıkardığı tartışmayla temennisi birbiriyle bağdaşmıyor denilebilir. Türk siyasetinde bazı insanlar var. Onların söyledikleri tartışılmasın isteniyor. Cevap verilmesi halinde de kontrolsüz tepkilerde bulunuyor. Hem onu hem bunu söylemek ve aslına bakarsanız bir tutarsızlık. Tutarsızlık yönüyle eleştirilmeleri gerekirken başka vasıflarıyla anılıyorlar." yanıtını verdi. 

 

''BU KOMİSYON, YETKİSİZ BİR KOMİSYON''

 

TBMM'de kurulan komisyonun yetkisiz bir komisyon olduğunun altını çizen Dervişoğlu, "Bu süreç devam etmez. Bu süreç Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki komisyonun kararıyla falan bir ivme kazanacak değil. Çünkü bu komisyon zaten yetkisiz bir komisyon. Bu yasal düzenlemeler falan komisyon tarafından önerilemez bile. TBMM'nin işidir netice itibarıyla" diye konuştu.

 

"ABDULLAH ÖCALAN'IN, SAYIN NUMAN KURTULMUŞ'U DA TAVSİYE ETTİĞİNİ AKILDAN UZAK TUTMAMAK LAZIM''

 

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un Meclis'te milletvekillerine sunum yapacağını söylemesine ilişkin Dervişoğlu, "Sayın Kurtulmuş bu işi kendisine mesele edinmiş birisi ama Sayın Numan Kurtulmuş'un bu işe kendini memur hissetmesinden çok önce Abdullah Öcalan'ın, Sayın Numan Kurtulmuş'u da tavsiye ettiğini akıldan uzak tutmamak lazım." diye ekledi.

 

"FARKLI FARKLI DÖNEMLERDEKİ PERDE DEĞİŞİKLİĞİ"

 

Terörsüz Türkiye süreciyle ilgili başından bu yana yaşananları bir tiyatro oyununun farklı perdeleri olarak nitelendiren Dervişoğlu, "Örgüt kendini feshetti diyorlar, feshetmedi. Örgüt silah bıraktı diyorlar, örgüt silah bırakmadı. Örgüt faaliyetlerine son verdik diyor, hayır örgüt çekildiğini yani yer değiştirdiğini söylüyor. Aynı şeyler geride bıraktığımız dönem içerisinde de yaşandı. O sebeple meseleye farklı farklı dönemlerdeki perde değişikliği noktasından bakıyorum. Bu adamlar niyetlerini değiştirmedi. Silahla istediği şeyin dışında ne istiyor siyasal zeminde? Anayasa değişikliğini de silahla yapacağını söylüyordu. Anayasal değişiklikle ne istiyor? Üniter devlet yapısına karşı. Konfederasyon istiyor, federasyon istiyor, dörtlü kanton istiyor. Bunları geçmiş dönemlerde söylediler. Bunlardan vazgeçtiklerini delalet edecek bir cümle kuruldu mu? Hayır kurulmadı. Üniter devlet yapısını örgütü feshettikleri kongrenin bildirgesinde eleştirdiler. Lozan'a atıfta bulunmak suretiyle Türkiye'yi işgalci ve soykırımcı ilan ettiler. Bin yıldır bu coğrafyadaki kardeşlik hukukunu ret ve inkâr eden ve bundan ayrılıkçı bir unsur olarak farklı şeyleri medet uman bir örgütün bu denli ideolojik birikiminin 2 komisyon toplantısıyla değişeceğine mi inandıracaklar bu milleti?" diye konuştu.

 

"ÖCALAN'A SİYASET YAPMA KAPISI ARALANMAYA ÇALIŞILIYOR"

 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin terör örgütü elebaşı Öcalan'a yönelik Meclis çağrısını hatırlatan Dervişoğlu, "Öcalan'a siyaset yapma kapısı aralanmaya çalışılıyor. O zaman da söyledim, şimdi de tekrar ediyorum; Öcalan, Ankara'nın Aşağı Ayrancı semtinde oturmuyor ki, o kürsüye nasıl gelecek?" ifadelerini kullandı. 

 

"SENİN IRKÇI BAKIŞ AÇISIYLA 'ASİMİLE OLMAK' DİYE TARİF ETTİĞİN ŞEY BENİM TARAFIMDAN BAKILDIĞINDA VATANDAŞ OLMAK"

 

"Anneannem ile babaannemin ana dili farklıdır" sözlerine bazı çevreler tarafından gelen "asimile olmuş" yorumlarına ilişkin Dervişoğlu, "Ben size anneannemle babaannemin dilini anlattım, dedemin dilini söylemedim ki. Ayrıca senin ırkçı bakış açısıyla asimile olmak diye tarif ettiğin şey, benim tarafımdan bakıldığında vatandaş olmak. İşte bunu anlamakta ve anlatmakta zorlanıyor Türkiye. Ayrıca bu ülkenin Kürtleri, Suriye'deki gibi kimliksiz bırakılmadı ki. Irak'ın kuzeyinde de Kürtler yaşıyordu, Suriye'nin kuzeyinde de Kürtler yaşıyordu. Ama belli bölgelere enterne olmuşlardı, sıkıştırılmışlardı, kuşatılmışlardı; vatandaşlık hakkı bile onlardan esirgenmişti. Bu Cumhuriyet, Kürt kökenli kardeşlerimizin yüzde atmışının Ankara'nın batısında yaşamasının önünü açmıştır. Burada aslolan şey Cumhuriyet vatandaşı olmayı becerebilmektir. Ama düşmanlık Cumhuriyete olunca onu gerçekleştirmeye muvaffak olmakta zorlanıyor bazıları" şeklinde konuştu.

 

"50 BİN İNSANIMIZIN KATİLİ İÇİN TEK SIFAT VAR: CANİBAŞI"

 

Terör örgütü elebaşı Öcalan'dan program sırasında dil sürçmesi ile sayın diye bahsettiğini söyleyen Dervişoğlu, "Canlı yayın kazası falan olarak telakki edilmesin. O kadar fazla abarttılar ki bu caniye kompliman yapmayı, benim bile dilimin sürçmesine vesile oldular. Dolayısıyla burada özellikle söylüyorum; benim gözümde 50.000 insanımızın, çocukların ve kadınların katiline yakışacak tek sıfat var, o da; 'canibaşı' olma vasfıdır" vurgusunu yaptı.

 

"Türkiye'de karşı karşıya bulunduğumuz belanın gerçek sorumlusu emperyalizmin uşaklığını ve köleliğini yapan ve emperyalist emellere hizmet eden PKK isimli cani terör örgütüdür" diyen Dervişoğlu, "Ayrıca bu bir üst yapı altında toplanmıştır. Iran'daki kolu PJAK, Irak'ın kuzeyindeki kolu PÇDK, Suriye'de de YPG/PYD'dir. KCK'nın altındaki bu yapılanma Türkiye'yi aldatmaya ve kandırmaya yönelik projelerle PKK'nın kendisini feshettiği iddiasında bulunması, Türkiye'den çekildiği göstermelik yalanını dile getirilmesiyle tehlike asla ve kata ve bertaraf edilmez. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin masumlaştırılmış bu yalanlar düzenine kendi devlet olmama vasfıyla karşılık vereceği günlerin gelmesidir. Asıl yapılması gereken şey odur. Hiçbir şekilde ne örgüte ne örgütün canilerine ne onların siyasi uzantılarına asla ve kata güvenmiyorum, Türk milleti de güvenmiyor. Bu zamana kadar yaptıkları yarın yapacaklarının da teminatıdır. Bu canileri bu canilerin uzantılarını masum ulaştıracak bir dilin aleti olmamak için Türkiye'deki uyanık insanların direnç göstermesi lazım" değerlendirmesini yaptı. 

 

ABD tarafından eğitilen ve ordulaştırılan YPG/PYD'nin devleştirilmeye çalışıldığını savunan Dervişoğlu, "Türkiye'de de farklı bir yöntemi yaşama geçirmek suretiyle bunu mümkün kılmaya çalışıyorlar. Bunun için söylüyorum ya; barış her dala konacak kadar soysuz bir kuş değildir. Türkiye'nin başına bela olan, bölge coğrafyasının başına bela olan, insanlığın başına bela olan 4 ayaklı bu cani örgütün -ki bir de bunun narkoterör olmasından dolayı Avrupa ayağı var. Bunlarla mücadele etmenin yol ve yöntemlerinin, onların inisiyatifine bırakılmaması lazım. Dolayısıyla bir terör örgütünün cani başının, yol göstericiliği ile tanzim edilen bu sürecin Türkiye'nin menfaatine sonuçlar doğuracağını asla inanmıyorum" diye ekledi. 

 

"MAKSADINI AŞAN SÖZLERİNDEN DOLAYI İSTENMEYEN KİŞİ OLABİLİR"

 

Ankara Büyükelçisi ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın tepki çeken açıklamaları sorulan Dervişoğlu, "O bir bölge valisi gibi davranan büyükelçi sıfatı taşıyan birisi. Aslına bakarsınız bölge coğrafyası ve Türkiye'nin geleceğiyle alakalı maksadı aşan sözler sarf etmesi, onun diplomatik alanda istenmeyen kişi ilan edilmesini mümkün kılabilir." dedi.

 

"TÜRKİYE ELBETTE BULUNMALIDIR AMA…"

 

Gazze'de yaşanan gelişmelere değinen Dervişoğlu, "Türkiye kendini ilgilendiren bu coğrafyada tarihin üzerine düşürdüğü sorumluluğun icaplarını yerine getirmelidir ama Türkiye'nin salt kendini temsilen orada bulunmasının da uzun vadede birtakım riskleri barındıracağı kanaatini taşıyorum. Dolayısıyla Türkiye elbette orada bulunmalıdır ama Birleşmiş Milletler tarafından çerçevesi çizilmiş bir programın parçası olmalıdır. Türkiye tek başına orada bulunmamalıdır" dedi. 

 

"BİR GÜN DOSTUM ESAD, BİR GÜN KATİL ESED"

 

Türkiye'nin kendi güvenliğini esas alarak bir stratejik planlama yapması gerektiğinin altını çizen Dervişoğlu, "Cumhuriyet kurulduğundan beri bölge coğrafyasında hem aktif hem de ihtiyatlı bir dış politika takip edebilme imkanına sahip olduk. Türkiye ihtiyatı kaybettiği andan itibaren bu kabil sorunların muhatabı haline getirildi. Bu yönetim anlayışından kaynaklı bir durumdur. Devletin ana stratejinin bir tarafa bırakılarak dış politika alanındaki şahsi dostluklar üzerinde kurulmuş planlamaların yaşama geçirilmesi ile alakalıdır.  Bir gün 'dostum Esad' oluyor, bir gün 'katil Esed'e dönüşüyor. Aynı şekilde diğer komşu ülkelerle de çeşitli savrulmalar yaşıyoruz. Bu iktidar iş başına geldiğinde ana dış politika teması komşularla sıfır sorundu. Şimdi neredeyse sorunsuz komşumuz kalmadı" değerlendirmesini yaptı.

 

"GEÇİŞGENLİK SÖZ KONUSU OLABİLİR"

 

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ı, "Tayyip Bey'in memleket sevgisinden asla şüphe duymam" ile Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun, "Görev olursa kabul ederim" şeklindeki açıklamaları kapsamında "Geri dönmelerini bekliyor musunuz?" sorusuna Dervişoğlu, "Bir değerlendirme yapmak istemiyorum ama beyana baktığımızda birbirlerine çok uzak olmadıklarını da görüyoruz. Sayın Davutoğlu'nun açıklamasını ben de okudum. Siyaseten neye tekabül eder, bunu kestirebilmek mümkün değil ama sohbetimizin başında 'Türkiye'de ne olursa yadırgamayız' dedik. Dolayısıyla böyle bir geçişgenlik belki söz konusu olabilir. Ancak başka bir siyasi partinin kendi varlığıyla alakalı kararları için kelam sarf etmeyi yerinde bulmam. O partilere gönül vermiş seçmenleri incitmek istemem" ifadelerini kullandı.

 

"SİSTEMİN DEĞİŞTİRİLMESİNDE HEM FİKİR OLMAK GEREKİR" 

 

Türkiye'de sistem tartışması yapılması gerektiğini vurgulayan Dervişoğlu, "Başımıza gelen bütün felaketlerin tamamının, 2018'de yaşama geçirilen sistemden değişikliğinden kaynaklı olduğunu görüyorum. Sisteme karşı bir direnç sergilemenin ya da sistem değişikliğini önceleyen adımların atılmasının yerinde olacağını söylüyorum. Bunun için de bütünleşik muhalefetten bahsediyorum. Benim yapmaya çalıştığım kişilere muhalefet etmek değil. Türkiye'nin geleceği için doğrudan doğruya sisteme yönelik kararlarda hem fikir olmamız gerekir. Bu sebeple 'Şu partiyle bir olacak mısınız?' tartışmalarının ötesinde bir şeyi yaşama geçirmeliyiz diye düşünüyorum. Aslolan partilerin kurumsal kimlikleri ile birleşmeleri değil. Türk milletinin birleşmesini temin edecek adımların atılması. Türkiye için bu gerekli. İnsanlara bu olumsuz hayatı yaşama külfeti yükleyen sistemin değiştirilmesinde hem fikir olmak gerekir. Bu da şu şu partilerle bir araya gelelim demek ya da bir kesimin oylarına talip olarak siyaseten kendimizi kurtarmaya yönelik adımlar atmak değil" şeklinde konuştu. 

 

"İKTİDARIN EKONOMİYİ DÜZELTECEĞİNE İNANMIYORUM"

 

Ekonomiye yönelik değerlendirmelerde de bulunan Dervişoğlu, "Hükümetin ekonominin düzeltilmesi yolunda inandırıcı bir adım atacağı kanaatini taşımıyorum. Özellikle 8 yıldır devam eden bir ekonomik kriz var. Hazine ve Maliye Bakanı ekonominin başında. İş başına geldiğinde Türkiye'de enflasyon yüzde 38'di, bugün yüze 33.5 civarında seyrettiği resmi verilerden anlaşılıyor. Yaşama geçirilen orta vadeli programların, enflasyonun aşağıya çekilmesini temin etmediğini görüyoruz. Hep yukarı yönlü revizyonlar söz konusu" dedi.

 

Dervişoğlu, "Benim tespitlerime göre ekonominin iyiye doğru yöneleceği bir şey yok. Bu hükümet, ülkenin üretim imkanlarının seferber edilmesine yönelik yapısal reformları da gerçekleştirecek durumda değil. Çünkü sadece kur ve faizin belirlenmesinin ekonomik göstergeleri olumlu etkileyeceğini düşünüyor. Kamu maliyesi yönüyle reform planlamaları söz konusu değil. Yapısal reformları ihtiva eden herhangi bir düzenleme, plan ve program da yaşama geçirilemiyor" ifadelerini kullandı. 

 

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, terör örgütü PKK'nın Türkiye'den çekilme kararına dair "Bunlar kendilerini feshetmemiş miydi? PKK kendisini kapatmamış mıydı? Bundan önceki süreçlerde bunu konuşmadık mı? 30 tane eşkıya silah yaktığında 'bütün bu işler tamamlanmıştır' türünden bir genel kanaat oluşturmaya çalışan insanları bu konuyla ilgili uyarmamış mıydık? Kendisini kapatmışsa şayet nereye çekiliyor?Kapatma göstermelikse bu çekilmenin ne şekilde tanımlanması gerekiyor diye üzerinde düşünmek lazımdedi. Terör kamplarına ne olacağını soran Dervişoğlu, açıklamadaki "Medya savunma sınırlarına çekiliyoruz" ifadesine ise "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin müdahale alanlarını mı daraltmak istiyorlar?" diyerek tepki gösterdi. "Silahla neyi istiyorlarsa, yaşama geçirmek istedikleri yasal düzenlemelerle onu gerçekleştirmeye çalışıyorlar" diyen Dervişoğlu,  terör örgütü PKK'nın hiçbir emelinden vazgeçmediğine işaret etti. 

 

İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, SZC TV'de Serap Belovacıklı'nın sorularını yanıtladı.

 

"ARTIK KÖKLÜ BİR PARTİ OLARAK ANILIYORUZ"

 

İYİ Parti'nin 8'inci kuruluş yıl dönümüne ilişkin konuşan Dervişoğlu, "İYİ Parti'nin kuruluş şartlarında yaşanan bütün olumsuzluklar hâlâ kendini ağır bir biçimde hissettirmeye devam ediyor. Bu da İYİ Parti'nin kuruluş gerekçelerinin dimdik ayakta olduğunu gösteriyor. Netameli bir dönem geçirmiştik, herkes buna şahitlik etti ama teşkilatımızın dirayetiyle, arkadaşlarımızın inandığı değerlere karşı sergiledikleri sahiplenmeyle olumsuz günleri geride bıraktık. Bu yılın şahlanış yılı olacağı kanaatini taşıyorum. Biz artık partileşme sürecini geride bıraktık. Biliyorsunuz yeni kurulmuş bir partiydik artık köklü bir parti olarak anılıyoruz. Türkiye'nin şartlarını uygun bir biçimde arkadaşlarımızın yüksek fedakarlıkları ile kongrelerimizi icra ediyoruz. Bir kısım arkadaşımız bayrak değişimi misali görevlerini yeni yöneticilere devretti. Bir kısmı görevine devam ediyor. Bundan sonraki çalışma programına uygun bir biçimde ileride birtakım düzenlemeler gerekirse de bunu teşkilatımızın ortak iradesi ile gerçekleştireceğiz. İl kongreleri sonrasında kurultay olacak. Hizmetleri açısından arkadaşlarımızın bu zamana kadarki performanslarından memnunum ama bir yenilenme ve gençleşme elbette olacak. Birilerine sürpriz denilebilecek düzenlemeler de yaşama geçirilecek. Her şeyin bugünden iyi olacağına söz verebilirim" dedi.

 

"MANİDAR DEĞİL, ÖZENSİZ BİR ADIM"

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevinden uzaklaştırılan Ekrem İmamoğlu'nun da yer aldığı isimlere yönelik başlatılan casusluk soruşturmasında "İngiliz ajanlığı" iddiasının yer almasına rağmen bu zaman diliminde İngiltere ile Eurofighter anlaşması yapıldığına işaret edilen Dervişoğlu, "İç siyasetin şehvetine kapılıp, dış ilişkileri de zedelenmesi muhtemel birtakım adımların atılmasını uygun ve yerinde görmüyorum. İngiltere Başbakanı buraya geliyor, bunun öncesinde böyle bir operasyon yapılıyor.Operasyonun ne amaçla yapıldığını bilmiyorum. Öyle bir dönem geçiriyoruz ki, operasyonlar hep muhalefete yönelik operasyonlar oluyor. Başka başka operasyonları da birbirine bağlayan bir nitelik arz ediyor. Bu adalet duygusunun zedelendiğine, hukukun araçsallaştığına, hukukun iç siyasetin malzemesi yapıldığına dair kanaatlerin oluşmasına da sebep teşkil ediyor. Bu yönüyle bakıldığında bence özensiz bir takvim seçildiği kanaatini taşıyorum. İngiltere Başbakanı'nın Cumhurbaşkanı'yla olan görüşmesinin öncesinde bunun bu takvimde yaşama geçirilmiş olmasını manidar bir iş olarak değil, özensiz bir adım olarak değerlendirilmesinin yerinde olacağı kanaatini taşıyorum.'' dedi.

 

''CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ; ARTIK OTORİTERLEŞMEYİ DE AŞARAK OTOKRATLAŞMAYA YÖNELDİ"

 

Casusluk soruşturması çerçevesinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne kayyum atanma ihtimaline ilişkin Dervişoğlu, "Bunun için bir altyapı hazırlamaya gerek yok. Çünkü Türkiye'de keyfilik almış başını gidiyor. O sebeple bunu kayyuma yönelik bir ön hazırlık gibi değerlendirmek mümkün olabilir. Türkiye'de 'her şey olabilir' türünden bir sürecin içerisinde yaşıyoruz" ifadelerini kullandı. 

 

İYİ Parti'nin de benzer hamlelerle karşı karşıya kalma ihtimali sorulan Dervişoğlu, "Bugün yaşananları çok komik buluyorum. Seçim yapıyorsunuz, alamazsanız tazeliyorsunuz, seçilen kişiyi değiştirmek için kazananı yerinden ediyorsunuz. Hukuku araçsallaştırıyorsunuz, istifade edilebilecek bütün argümanları yaşama geçiriyorsunuz. Adı transfer diye tanımlanabilecek işler yapıyorsunuz. Bütün bunların sistemden kaynaklı olarak siyaseti kirletmeye yönelik adımlar olduğunu değerlendiriyorum. Bütün meselenin sistemden kaynaklı olduğuna inanıyorum. Her geçen gün tek adamlığa evrileceği endişesini dile getirdiğimiz bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi; artık otoriterleşmeyi de aşarak otokratlaşmaya yönelmiş bir rejim olma özelliğiyle varlığını hissettiriyor ve ben bunu Türk demokrasisi açısından ziyadesiyle tehlikeli buluyorum" dedi. 

 

''BUNDAN CUMHURİYET ZEDELENİR''

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iştihanın kabartılmaması noktasında muhalefete yönelik eleştirilerini hatırlatan Dervişoğlu, "Bütün olup bitenler Sayın Cumhurbaşkanı'nın rakiplerini tasfiyeye yönelik adımlar olarak nitelendirilmeye devam ederse, bundan Cumhuriyet zedelenir, bundan milletin iradesi zedelenir, bundan demokrasi onulmaz yaralar alır. O sebeple iktidar tarafının da en az muhalefet kadar sorumlu davranması gerektiği hususunun altını çizmiştim. Hâlâ aynı noktadayım. Şu anda herkes Sayın Cumhurbaşkanı'na rakip olması muhtemel Cumhurbaşkanı adayının, Adalet ve Kalkınma Partisi'ne rakip olması muhtemel bir muhalefet partisinin bu kabil olaylarla karşı karşıya bırakılabileceği endişesini yaşıyor. Bu herkesin başına gelebilir. Bundan kaçınılmaz. Bundan kaçmanın bir tek yolu vardır; hukukun üstünlüğü ve adaletin temin ve tesisi. Adaletin olmadığı yerde, hukukun geçerli olmadığı ülkelerde yaşanan olaylar maalesef şu an Türkiye'de yaşanıyor" değerlendirmesini yaptı. 

 

"TOPLUMA VERİLMEK İSTENEN YENİ KİMLİK MÜNASEBETİYLE İNSANLAR ÖZÜNDEN KOPARILDI"

 

Özellikle son dönemde artan toplumsal olaylara ilişkin Türkiye'nin bir cinnet ortamına doğru sürüklendiğini ifade eden, toplumda birtakım kesimlerin kendilerini suç işleme imtiyazına sahipmiş gibi hissettiğine dikkat çeken Dervişoğlu, "Bunlar 'şöyle bir nesil yetiştireceğiz' deyip, toplumun çekirdeğinin zaafa uğratılmasından kaynaklanıyor. Bizim değerlerimizi aşındırdılar. Düşmanlıklar geçmiş dönemlerde de vardı ama baktığınızda bugünkü gibi infiale kapılmıyorduk. Suç işleme eğilimine sahip insanlar her dönemde olabilir, her yaşta olabilir ama bu kadar, bu denli bir cinnet boyutuna ulaştığından bahsedemezsiniz. Trafik tartışmasından ölmek ne demek ya? Hangi ülkede yaşıyoruz? Trafikte bir tartışma çıkıyor; arabadan inen biri sopa alıyor, öbürü silahla çıkıyor, bir diğeri konuya bıçakla dahil oluyor. Nerede yaşıyoruz biz? Bireysel silahlanma almış başını gitmiş buna yönelik tedbirler yok. Bir de endişem şu; acaba bu ülkeyi yönetenler bütün bu olup bitenlerin ciddiyetinin farkındalar mı diye de tereddüt ediyorum. O benim kaygılarımı arttırıyor, bunu çok samimi biçimde söylüyorum. Hepimiz evlat sahibiyiz. Bu başıbozukluğun bizi sürükleyeceği yerin ne olduğunu kestirebilmek mümkün değil. Meseleyi sadece bir asayiş sorunu olarak görmemenin lüzumuna işaret etmek istiyorum.  Bu toplumun psikolojisi bozuldu dolayısıyla değerleri değişti. Bu topluma verilmek istenen yeni kimlik münasebetiyle insanlar özünden koparıldı" diye konuştu.

 

''PKK KENDİSİNİ KAPATMAMIŞ MIYDI? KAPATMIŞSA NEREYE ÇEKİLİYOR?''

 

Terör örgütü PKK'nın "Türkiye'den çekiliyoruz" şeklindeki açıklaması sorulan Dervişoğlu, "Kim çekiliyormuş efendim? Bunlar kendilerini feshetmemiş miydi? PKK kendisini kapatmamış mıydı? Bundan önceki süreçlerde bunu konuşmadık mı?30 tane eşkıya silah yaktığında 'bütün bu işler tamamlanmıştır' türünden bir genel kanaat oluşturmaya çalışan insanları bu konuyla ilgili uyarmamış mıydık? Kendisini kapatmışsa şayet nereye çekiliyor? Kapatma göstermelikse bu çekilmenin ne şekilde tanımlanması gerekiyor diye üzerinde düşünmek lazım. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti Devleti'yle kendilerini eşitlediler, kurmuş oldukları müzakere masalarında. Buna sebep olanlar da bu devleti yönettiğini zannedenler. En başından beri uyarıyorum. Bana bir kişi çıksın söylesin, desin ki; 'Bu adamlar şu emellerinden vazgeçti, bu hedeflerinden vazgeçti. Bunlar Cumhuriyet'in yapısıyla, vatandaşlık tanımıyla, dil birliğiyle olan husumetlerini ortadan kaldırdı'. Bunların sergilemiş oldukları bir vazgeçiş yoktur. Ayrıca birisi bana yine açıklasın, bunların demokratik yol ve yöntemlerle hukuk zemini oluşturarak o bahsettikleri siyasi entegrasyonla temin etmeye çalıştıkları şeyin 50 yıldır silahla temin ettiği şeyden olan farkını açıklasın. Silahla neyi istiyorlarsa şimdi arzuladıkları bu düzenlemeyle de ya da yaşama geçirmek istedikleri yasal düzenlemelerle onu gerçekleştirmeye çalışıyorlar'' diye konuştu.

 

"Irak'ın kuzeyine çekildiğini söyleyen PKK'lı teröristler, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gelip siyaset mi yapacaklar?'' sorusuna Dervişoğlu; "Nereye kadar geçebileceklerini göreceğiz. Milletin bunun ne kadarına müsaade edeceğini göreceğiz. Bu tartışmaların toplumu nereye taşıdığını göreceğiz." yanıtını verdi. 

 

''MEDYA SAVUNMA SINIRLARI DEMEK SURETİYLE TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN MÜDAHALE ALANLARINI MI DARALTMAK İSTİYORLAR?''

 

Açıklamadaki "Medya savunma sınırlarına çekiliyoruz" ifadesine ilişkin Dervişoğlu, "Medya savunma sınırları ne demek? Bazı adamlar var laf söylediğinde tefsiri gerekiyor. Medya savunma sınırlarını dediğimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin tezkere çıkararak teröre karşı kendi güvenliğini temin etmek üzere belirlediği alanlar ve Türk Silahlı Kuvvetleri emniyet birimleriyle birlikte orada yapmış oldukları operasyonlarla terör faaliyetlerini minimize ettiler. Şimdi medya savunma sınırları demek suretiyle Türk Silahlı Kuvvetleri'nin müdahale alanlarını mı daraltmak istiyorlar?" diye sordu. 

 

''TERÖRÜN KULUÇKA MERKEZLERİ NE OLACAKMIŞ?''

 

Dervişoğlu şöyle devam etti: "Terör örgütü artık kendini feshettiğini söyleyemez, söylese de kimseyi inandıramaz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti şöyle bir soru sorsa; mademki bunlarla oturuyor mademki İmralı'ya gidip teşviki mesaide bulunuyor. Onlara sorun: Mahmur Kampı ne olacakmış mesela? Terörün kuluçka merkezleri ne olacakmış? Sadece Suriye'nin kuzeydoğusundaki o Suriye Demokratik Güçleri ya da işte PYD-YPG yapılanmasını söylemiyorum. Irak'ın kuzeyinde ne olacakmış? O kuluçka merkez niteliğini taşıyan kampların durumu ne olacakmış? Bütün bunların tamamına toptan bir bakışla yaklaşmayı becerememenin sonucudur bugün başımıza gelenler"

 

"TÜRKİYE CUMHURİYETİ'Nİ YÖNETTİĞİNİ ZANNEDENLER BÜTÜN BUNLARA KURDUKLARI KOMİSYON MASALARINDA KOMİSYONCULUK YAPIYORLAR''

 

Yasal düzenlemelerle ihtiyaç duyulduğuna dair değerlendirmelere değinen Dervişoğlu; "Peki bunu nasıl yapıyorlar? Irak'ın bir terör bölgesinde ya da rahat hareket ettikleri bir bölgede basın toplantısı yaparak. Ellerinde en gelişmiş Amerikan silahları var. Bu süreç başladığında, 'pkk silah bırakacak' diye milleti kandırmaya çalıştıkları dönemde de söyledim. Amerika Birleşik Devletleri'nin verdiği silahları, Türkiye'ye kim ve hangi saikle teslim edebilir? Burada bir siyasi manevra alanı oluşturulmaya çalışılıyor. Sanki sözünü tutmaması muhtemel bir devlet var; Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Ama sürecin devamı için verdiği bütün sözleri tutan ve herhangi bir sorumluluk söz konusu olmasın diye de ona göre söylem geliştiren bir terör örgütü var. Ayrıca o terör örgütünün siyasi uzantısı da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, Cumhuriyet'in değerlerinden Cumhuriyet'in kuruluş felsefesine, Cumhuriyet'in banisi Mustafa Kemal Atatürk'e örtülü cümlelerle hakaret yağdırıyor. Türkiye'nin üniter devlet yapısını tartışmaya açıyor, Türkiye'nin değerlerini tartışmaya açıyor, yasal düzenlemeler zemininde de PKK'ya Türkiye'de siyaset yapmasının önünü açabilecek birtakım girişimlere öncülük ve önderlik ediyor. Türkiye Cumhuriyeti'ni yönettiğini zannedenler de bütün bunlara kurdukları komisyon masalarında komisyonculuk yapıyorlar. Türkiye bütün bu olanları tecrübe etmemiş bir ülke midir ki pişirip pişirip aynı düzlem içerisinde karşımıza getiriyorlar?" dedi. 

 

"TERÖR ÖRGÜTÜ SİYASİ ENTEGRASYON DİYEREK NE İSTİYOR?"

 

Terör örgütünün siyasi entegrasyon söylemini değerlendiren Dervişoğlu, "Terör örgütü siyasi entegrasyon diyerek ne istiyor? Suriye'nin kuzey doğusunda Suriye Demokratik Güçleri ya da işte ya PYD-YPG denen ordulaşmış silahlı örgütlerin Suriye'ye entegrasyonuna benzer bir entegrasyon mu yapacaklar? Ya da şöyle mi düşünüyorlar entegrasyon derken; PKK denen cani terör örgütü Suriye'de kurguladıkları ve planladıkları gibi nasıl olsa ABD'nin eğittiği ve donattığı bir yapı, Türk Silahlı Kuvvetlerine mi entegre olacak? Onların suç işlememiş olanları da TBMM'de siyaset mi yapacak? Saçmalık şurada, örgüte üye olmak başlı başına bir suç zaten. Suça karışmamış örgüt üyesi olmak da başlı başına bir aymazlık. Bunları hangi çerçevede düşünüp kamuoyuyla paylaşıyorlar ya da koca koca saraylarda görev yapanlar bu görüş ve düşünceleri tahkim edecek söylemi nasıl geliştiriyorlar anlamış değilim." ifadesini kullandı.

 

"BU İŞ TÜRKİYE İÇİN BİR GÜVENLİK SORUNUYDU, ÖRGÜT İLE ONUN SİYASİ UZANTISI PARTİ TARAFINDAN SİYASAL ZEMİNE TAŞINDI"

 

Terör örgütü üyelerinin suça karışıp karışmadığının tespit edilebilme imkânı gibi pratiği de olmadığını ifade eden Dervişoğlu,          "Böyle bir şeyi daha önceden tarih kaydetmemiş olduğu için nasıl yapılacağını belirleme imkanına kimse sahip olamaz. Ama burada bir şey var. Bu iş Türkiye için bir güvenlik sorunuydu, örgüt ile onun siyasi uzantısı parti tarafından siyasal zemine taşındı. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'ne 50 senedir kurşun sıkan örgütün başı bir barış güvercini gibi bu iktidarı yönetenler tarafından büyük Türk milletine sunulmaya kalkışıldı. İşin en kötü tarafı şu: 'PKK eşittir Öcalan o da eşittir Kürtler' denkleminin gerçek anlamda Kürtlere vereceği zarar benim endişemin temel kaynağı. Onun için ben kendi adıma 'Ben şartel değilim beni kimse indirip kaldıramaz ben bu ülkenin sigortasıyım.' diyorum her fırsatta. Çünkü onların varlıkları, huzurları, mutlulukları da benim için önemli" diye konuştu.

 

"BİZE IRKÇILIK SUÇLAMASI YAPILDI"

 

Terör örgütü elebaşı Öcalan lehine DEM Parti grup toplantısında slogan atılması üzerine tepki verdiklerini hatırlatan Dervişoğlu, "Bunlar eşleştirildiğinde dilimizden, kökenimizden ötürü bize ırkçılık suçlaması yapıldı. Bu kadar basit mi, bu ülkeyi yönetenler bu gerçekleri görmüyorlar mı? Bütün bunların merhale merhale, adım adım yaşama geçirilmek üzere planlanmış senaryolar olduğunu idrak etmiyorlar mı? Ne demiştik? Türk milletinin değerlerini tartışma konusu yapacaklar. Tartışılıyor bugün. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş felsefesini tartışmaya açacaklar ve bugün baktığınızda kuruluş felsefesi tartışılır hale geliyor. Türkiye'deki anayasal düzeninin sorgulanmasına vesile olabilecek satırbaşlarını açacaklar bu komisyonda. Bir mesafe elde edip etmemeleri çok önemli değil. Önemli olan, bu büyük milletin kurduğu Cumhuriyet'in tartışılmazlarını tartışmaya açmak ve bir güvenlik sorunu olan terör belasını siyasal zemine taşımak amaçları dedik. İşte bugün muvaffak oldular ve dolayısıyla da Türkiye'nin başındaki belanın acilen tedbir alınmaması halinde daha da büyümesini muhtemel kılabilecek adımlar attılar. Onun için ben yine de bu büyük milletin, bütün bu olup bitenlere seyirci kalmayacağının altını çiziyorum ve herkesi aklını başına almaya davet ediyorum.'' diye konuştu.

 

''TUTARSIZLIK YÖNÜYLE ELEŞTİRİLMELERİ GEREKİRKEN BAŞKA VASIFLARLA ANILIYORLAR''

 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, "Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, eşit hak ve yükümlülüklere sahiptir." sözlerine ilişkin soruya Dervişoğlu, "Çıkardığı tartışmayla temennisi birbiriyle bağdaşmıyor denilebilir. Türk siyasetinde bazı insanlar var. Onların söyledikleri tartışılmasın isteniyor. Cevap verilmesi halinde de kontrolsüz tepkilerde bulunuyor. Hem onu hem bunu söylemek ve aslına bakarsanız bir tutarsızlık. Tutarsızlık yönüyle eleştirilmeleri gerekirken başka vasıflarıyla anılıyorlar." yanıtını verdi. 

 

''BU KOMİSYON, YETKİSİZ BİR KOMİSYON''

 

TBMM'de kurulan komisyonun yetkisiz bir komisyon olduğunun altını çizen Dervişoğlu, "Bu süreç devam etmez. Bu süreç Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki komisyonun kararıyla falan bir ivme kazanacak değil. Çünkü bu komisyon zaten yetkisiz bir komisyon. Bu yasal düzenlemeler falan komisyon tarafından önerilemez bile. TBMM'nin işidir netice itibarıyla" diye konuştu.

 

"ABDULLAH ÖCALAN'IN, SAYIN NUMAN KURTULMUŞ'U DA TAVSİYE ETTİĞİNİ AKILDAN UZAK TUTMAMAK LAZIM''

 

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un Meclis'te milletvekillerine sunum yapacağını söylemesine ilişkin Dervişoğlu, "Sayın Kurtulmuş bu işi kendisine mesele edinmiş birisi ama Sayın Numan Kurtulmuş'un bu işe kendini memur hissetmesinden çok önce Abdullah Öcalan'ın, Sayın Numan Kurtulmuş'u da tavsiye ettiğini akıldan uzak tutmamak lazım." diye ekledi.

 

"FARKLI FARKLI DÖNEMLERDEKİ PERDE DEĞİŞİKLİĞİ"

 

Terörsüz Türkiye süreciyle ilgili başından bu yana yaşananları bir tiyatro oyununun farklı perdeleri olarak nitelendiren Dervişoğlu, "Örgüt kendini feshetti diyorlar, feshetmedi. Örgüt silah bıraktı diyorlar, örgüt silah bırakmadı. Örgüt faaliyetlerine son verdik diyor, hayır örgüt çekildiğini yani yer değiştirdiğini söylüyor. Aynı şeyler geride bıraktığımız dönem içerisinde de yaşandı. O sebeple meseleye farklı farklı dönemlerdeki perde değişikliği noktasından bakıyorum. Bu adamlar niyetlerini değiştirmedi. Silahla istediği şeyin dışında ne istiyor siyasal zeminde? Anayasa değişikliğini de silahla yapacağını söylüyordu. Anayasal değişiklikle ne istiyor? Üniter devlet yapısına karşı. Konfederasyon istiyor, federasyon istiyor, dörtlü kanton istiyor. Bunları geçmiş dönemlerde söylediler. Bunlardan vazgeçtiklerini delalet edecek bir cümle kuruldu mu? Hayır kurulmadı. Üniter devlet yapısını örgütü feshettikleri kongrenin bildirgesinde eleştirdiler. Lozan'a atıfta bulunmak suretiyle Türkiye'yi işgalci ve soykırımcı ilan ettiler. Bin yıldır bu coğrafyadaki kardeşlik hukukunu ret ve inkâr eden ve bundan ayrılıkçı bir unsur olarak farklı şeyleri medet uman bir örgütün bu denli ideolojik birikiminin 2 komisyon toplantısıyla değişeceğine mi inandıracaklar bu milleti?" diye konuştu.

 

"ÖCALAN'A SİYASET YAPMA KAPISI ARALANMAYA ÇALIŞILIYOR"

 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin terör örgütü elebaşı Öcalan'a yönelik Meclis çağrısını hatırlatan Dervişoğlu, "Öcalan'a siyaset yapma kapısı aralanmaya çalışılıyor. O zaman da söyledim, şimdi de tekrar ediyorum; Öcalan, Ankara'nın Aşağı Ayrancı semtinde oturmuyor ki, o kürsüye nasıl gelecek?" ifadelerini kullandı. 

 

"SENİN IRKÇI BAKIŞ AÇISIYLA 'ASİMİLE OLMAK' DİYE TARİF ETTİĞİN ŞEY BENİM TARAFIMDAN BAKILDIĞINDA VATANDAŞ OLMAK"

 

"Anneannem ile babaannemin ana dili farklıdır" sözlerine bazı çevreler tarafından gelen "asimile olmuş" yorumlarına ilişkin Dervişoğlu, "Ben size anneannemle babaannemin dilini anlattım, dedemin dilini söylemedim ki. Ayrıca senin ırkçı bakış açısıyla asimile olmak diye tarif ettiğin şey, benim tarafımdan bakıldığında vatandaş olmak. İşte bunu anlamakta ve anlatmakta zorlanıyor Türkiye. Ayrıca bu ülkenin Kürtleri, Suriye'deki gibi kimliksiz bırakılmadı ki. Irak'ın kuzeyinde de Kürtler yaşıyordu, Suriye'nin kuzeyinde de Kürtler yaşıyordu. Ama belli bölgelere enterne olmuşlardı, sıkıştırılmışlardı, kuşatılmışlardı; vatandaşlık hakkı bile onlardan esirgenmişti. Bu Cumhuriyet, Kürt kökenli kardeşlerimizin yüzde atmışının Ankara'nın batısında yaşamasının önünü açmıştır. Burada aslolan şey Cumhuriyet vatandaşı olmayı becerebilmektir. Ama düşmanlık Cumhuriyete olunca onu gerçekleştirmeye muvaffak olmakta zorlanıyor bazıları" şeklinde konuştu.

 

"50 BİN İNSANIMIZIN KATİLİ İÇİN TEK SIFAT VAR: CANİBAŞI"

 

Terör örgütü elebaşı Öcalan'dan program sırasında dil sürçmesi ile sayın diye bahsettiğini söyleyen Dervişoğlu, "Canlı yayın kazası falan olarak telakki edilmesin. O kadar fazla abarttılar ki bu caniye kompliman yapmayı, benim bile dilimin sürçmesine vesile oldular. Dolayısıyla burada özellikle söylüyorum; benim gözümde 50.000 insanımızın, çocukların ve kadınların katiline yakışacak tek sıfat var, o da; 'canibaşı' olma vasfıdır" vurgusunu yaptı.

 

"Türkiye'de karşı karşıya bulunduğumuz belanın gerçek sorumlusu emperyalizmin uşaklığını ve köleliğini yapan ve emperyalist emellere hizmet eden PKK isimli cani terör örgütüdür" diyen Dervişoğlu, "Ayrıca bu bir üst yapı altında toplanmıştır. Iran'daki kolu PJAK, Irak'ın kuzeyindeki kolu PÇDK, Suriye'de de YPG/PYD'dir. KCK'nın altındaki bu yapılanma Türkiye'yi aldatmaya ve kandırmaya yönelik projelerle PKK'nın kendisini feshettiği iddiasında bulunması, Türkiye'den çekildiği göstermelik yalanını dile getirilmesiyle tehlike asla ve kata ve bertaraf edilmez. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin masumlaştırılmış bu yalanlar düzenine kendi devlet olmama vasfıyla karşılık vereceği günlerin gelmesidir. Asıl yapılması gereken şey odur. Hiçbir şekilde ne örgüte ne örgütün canilerine ne onların siyasi uzantılarına asla ve kata güvenmiyorum, Türk milleti de güvenmiyor. Bu zamana kadar yaptıkları yarın yapacaklarının da teminatıdır. Bu canileri bu canilerin uzantılarını masum ulaştıracak bir dilin aleti olmamak için Türkiye'deki uyanık insanların direnç göstermesi lazım" değerlendirmesini yaptı. 

 

ABD tarafından eğitilen ve ordulaştırılan YPG/PYD'nin devleştirilmeye çalışıldığını savunan Dervişoğlu, "Türkiye'de de farklı bir yöntemi yaşama geçirmek suretiyle bunu mümkün kılmaya çalışıyorlar. Bunun için söylüyorum ya; barış her dala konacak kadar soysuz bir kuş değildir. Türkiye'nin başına bela olan, bölge coğrafyasının başına bela olan, insanlığın başına bela olan 4 ayaklı bu cani örgütün -ki bir de bunun narkoterör olmasından dolayı Avrupa ayağı var. Bunlarla mücadele etmenin yol ve yöntemlerinin, onların inisiyatifine bırakılmaması lazım. Dolayısıyla bir terör örgütünün cani başının, yol göstericiliği ile tanzim edilen bu sürecin Türkiye'nin menfaatine sonuçlar doğuracağını asla inanmıyorum" diye ekledi. 

 

"MAKSADINI AŞAN SÖZLERİNDEN DOLAYI İSTENMEYEN KİŞİ OLABİLİR"

 

Ankara Büyükelçisi ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın tepki çeken açıklamaları sorulan Dervişoğlu, "O bir bölge valisi gibi davranan büyükelçi sıfatı taşıyan birisi. Aslına bakarsınız bölge coğrafyası ve Türkiye'nin geleceğiyle alakalı maksadı aşan sözler sarf etmesi, onun diplomatik alanda istenmeyen kişi ilan edilmesini mümkün kılabilir." dedi.

 

"TÜRKİYE ELBETTE BULUNMALIDIR AMA…"

 

Gazze'de yaşanan gelişmelere değinen Dervişoğlu, "Türkiye kendini ilgilendiren bu coğrafyada tarihin üzerine düşürdüğü sorumluluğun icaplarını yerine getirmelidir ama Türkiye'nin salt kendini temsilen orada bulunmasının da uzun vadede birtakım riskleri barındıracağı kanaatini taşıyorum. Dolayısıyla Türkiye elbette orada bulunmalıdır ama Birleşmiş Milletler tarafından çerçevesi çizilmiş bir programın parçası olmalıdır. Türkiye tek başına orada bulunmamalıdır" dedi. 

 

"BİR GÜN DOSTUM ESAD, BİR GÜN KATİL ESED"

 

Türkiye'nin kendi güvenliğini esas alarak bir stratejik planlama yapması gerektiğinin altını çizen Dervişoğlu, "Cumhuriyet kurulduğundan beri bölge coğrafyasında hem aktif hem de ihtiyatlı bir dış politika takip edebilme imkanına sahip olduk. Türkiye ihtiyatı kaybettiği andan itibaren bu kabil sorunların muhatabı haline getirildi. Bu yönetim anlayışından kaynaklı bir durumdur. Devletin ana stratejinin bir tarafa bırakılarak dış politika alanındaki şahsi dostluklar üzerinde kurulmuş planlamaların yaşama geçirilmesi ile alakalıdır.  Bir gün 'dostum Esad' oluyor, bir gün 'katil Esed'e dönüşüyor. Aynı şekilde diğer komşu ülkelerle de çeşitli savrulmalar yaşıyoruz. Bu iktidar iş başına geldiğinde ana dış politika teması komşularla sıfır sorundu. Şimdi neredeyse sorunsuz komşumuz kalmadı" değerlendirmesini yaptı.

 

"GEÇİŞGENLİK SÖZ KONUSU OLABİLİR"

 

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ı, "Tayyip Bey'in memleket sevgisinden asla şüphe duymam" ile Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'nun, "Görev olursa kabul ederim" şeklindeki açıklamaları kapsamında "Geri dönmelerini bekliyor musunuz?" sorusuna Dervişoğlu, "Bir değerlendirme yapmak istemiyorum ama beyana baktığımızda birbirlerine çok uzak olmadıklarını da görüyoruz. Sayın Davutoğlu'nun açıklamasını ben de okudum. Siyaseten neye tekabül eder, bunu kestirebilmek mümkün değil ama sohbetimizin başında 'Türkiye'de ne olursa yadırgamayız' dedik. Dolayısıyla böyle bir geçişgenlik belki söz konusu olabilir. Ancak başka bir siyasi partinin kendi varlığıyla alakalı kararları için kelam sarf etmeyi yerinde bulmam. O partilere gönül vermiş seçmenleri incitmek istemem" ifadelerini kullandı.

 

"SİSTEMİN DEĞİŞTİRİLMESİNDE HEM FİKİR OLMAK GEREKİR" 

 

Türkiye'de sistem tartışması yapılması gerektiğini vurgulayan Dervişoğlu, "Başımıza gelen bütün felaketlerin tamamının, 2018'de yaşama geçirilen sistemden değişikliğinden kaynaklı olduğunu görüyorum. Sisteme karşı bir direnç sergilemenin ya da sistem değişikliğini önceleyen adımların atılmasının yerinde olacağını söylüyorum. Bunun için de bütünleşik muhalefetten bahsediyorum. Benim yapmaya çalıştığım kişilere muhalefet etmek değil. Türkiye'nin geleceği için doğrudan doğruya sisteme yönelik kararlarda hem fikir olmamız gerekir. Bu sebeple 'Şu partiyle bir olacak mısınız?' tartışmalarının ötesinde bir şeyi yaşama geçirmeliyiz diye düşünüyorum. Aslolan partilerin kurumsal kimlikleri ile birleşmeleri değil. Türk milletinin birleşmesini temin edecek adımların atılması. Türkiye için bu gerekli. İnsanlara bu olumsuz hayatı yaşama külfeti yükleyen sistemin değiştirilmesinde hem fikir olmak gerekir. Bu da şu şu partilerle bir araya gelelim demek ya da bir kesimin oylarına talip olarak siyaseten kendimizi kurtarmaya yönelik adımlar atmak değil" şeklinde konuştu. 

 

"İKTİDARIN EKONOMİYİ DÜZELTECEĞİNE İNANMIYORUM"

 

Ekonomiye yönelik değerlendirmelerde de bulunan Dervişoğlu, "Hükümetin ekonominin düzeltilmesi yolunda inandırıcı bir adım atacağı kanaatini taşımıyorum. Özellikle 8 yıldır devam eden bir ekonomik kriz var. Hazine ve Maliye Bakanı ekonominin başında. İş başına geldiğinde Türkiye'de enflasyon yüzde 38'di, bugün yüze 33.5 civarında seyrettiği resmi verilerden anlaşılıyor. Yaşama geçirilen orta vadeli programların, enflasyonun aşağıya çekilmesini temin etmediğini görüyoruz. Hep yukarı yönlü revizyonlar söz konusu" dedi.

 

Dervişoğlu, "Benim tespitlerime göre ekonominin iyiye doğru yöneleceği bir şey yok. Bu hükümet, ülkenin üretim imkanlarının seferber edilmesine yönelik yapısal reformları da gerçekleştirecek durumda değil. Çünkü sadece kur ve faizin belirlenmesinin ekonomik göstergeleri olumlu etkileyeceğini düşünüyor. Kamu maliyesi yönüyle reform planlamaları söz konusu değil. Yapısal reformları ihtiva eden herhangi bir düzenleme, plan ve program da yaşama geçirilemiyor" ifadelerini kullandı. 

 

 

 

www.haberpars.com




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —