10484,39%2,70
41,92% 0,07
48,83% -0,09
5860,15% 2,33
9858,16% 0,77
Ortaya çıkan toz bulutu, içinden ve ardından gelen korkuları, kuşkuları, tedhiş manevralarını ve istihbarat oyunlarını tetikleyerek olayın planlayıcıları hakkında yüzlerce spekülasyonun dünya kamuoyunu meşgul edeceğinin ilk işareti oldu.
Görünürde küresel kapitalizmin merkezi iki uçak darbesiyle yıkılmış, terörün yeni dünya düzenini nasıl tehdit edebileceği, korkutabileceği ortaya çıkmıştı.
11 Eylül evet milat oldu. Artık dünya düzeni masum bir yüz, yepyeni bir maske takmış ve batı kamuoyunu hatta dünya kamuoyunu ortak düşmana karşı birleştirmişti. Batı kamuoyunca terörün beslendiği kültürel coğrafyalarda bile ortalama insanlar dünya kamuoyu ile birlikte düşünmeye başlamışlardı.
11 Eylül sonrası yeryüzü hakimlerindeki küresel yeni senaryoların tatbiki daha mümkün hale geldi.
Büyük Ortadoğu Projesi sanki 11 Eylül, 11 Eylül uyanışını ve ABD İngiltere İsrail üçgeninde bir küresel gücün teröre karşı güya insancıl ve barışçıl, mazide görülmemiş sert tedbirler almasını meşrulaştırmış oluyordu. Yeni küresel ittifak, tüm diğer küresel ya da bölgesel faktörleri edilgen hale düşüren bir program tatbik etmeye ve başta müttefiki olan AB olmak üzere Akdeniz civarını İpek Yolu da içinde olmak üzere oyun alanı haline getirmeye kararlıydı.
Sonra anlaşıldı ki, yeni plan ve tamalayıcı parçası (mütemmimi) BOP, aslında 11 Eylül'den vareste değildir. Hatta 11 Eylül de bu planın bir parçasıdır.
Empati yaparak kendimizi bir Batılı psikolojisinde yani başkasının bederine nüfuz ederek, kendimizi onun yerine koyarak olaya baktığımızda gerçekten batının değerleri etrafında yaşama şansı bulan; insan hakları, hukukun üstünlüğü, meşruiyet ve demokrasi dördülünde küresel barışın imkanlarından yararlanan azgelişmiş ülkelerin kıskanç kötücül kültürleri hatta dinleri yine sistemin aparatlarından mesela uçaklarından yararlanarak, iletişim araçlarını kullanarak bu düzeni yıkabilir.
Mesela Batı ortalama aklı şöyle düşünür:
'Dumanın Ardındaki Dünya
11 Eylül 2001 sabahı…
Dünya, sıradan bir gün sandığı anda, gökyüzü demir kanatlarla bölündü. İkiz Kuleler yalnızca çelikten birer yapı değildi; küreselleşmenin, hızın, yükselişin simgesiydiler. Ve o gün, bir kentin kalbine indirilen darbe, aslında tüm insanlığın ruhuna kazındı.
Gökyüzünden gelen uçaklar, sadece binaları değil, güven duygusunu da yıktı. İnsanlık, ilk kez bu kadar çıplak biçimde gördü: Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, medeniyet ne kadar yükselirse yükselsin, bir anlık şiddet tüm dengeleri yerle bir edebiliyor.
Ama aynı gün, dumanın arasından çıkan başka bir hakikat daha vardı: İnsanların birbirine uzanan elleri. Yabancıya sarılan yabancı, merdivenlerden aşağı inenleri yukarı koşarak karşılayan itfaiyeciler, enkazın içinde birbirine isim soran ve hiç tanımadığı insana hayat borçlananlar…
11 Eylül, yalnızca bir saldırının değil; “birlik” kelimesinin yeniden tanımlandığı gün oldu.
Çünkü korkunun ardından kalan şey, yalnızca öfke değildi. Dayanışma, yas, ortak hafıza ve yeniden inşa etme arzusu da vardı.
Bugün hâlâ Manhattan’ın gökyüzünde boş bir yer var. Ama o boşluk, sadece kaybı değil; aynı zamanda hatırlamayı, sorgulamayı ve insanlığın kırılganlığını anlatıyor.
11 Eylül, bize şunu fısıldıyor:
Güçlü olduğunu sandığın dünya bir anda yıkılabilir. Ama insana dair en güçlü şey, o yıkıntının arasından yeniden doğrulma iradesidir.'
İşte Batı kamuoyunu korku ve vehim sarmalına sokarak devletlerinin ya da himayelerinde saadet buldukları güçlerin keyiflerini kaçıran her şeyle en sert biçimde mücadele etmesi onayı böylece gerçekleşti.
İsrail'in bir 11 Eylül arefesinde Ortadoğu'da vurulmadık ülke bırakmaması işte bu onayın yansımasıdır. Böylece İsrail ve ABD'nin ya da daha doğru tanımlama ile küresel kapitalizmin yaratıcısı İngilizYahudi medeniyetinin bundan sonraki daha etkin ve sert pratiklerine hedef ülkelerin psikolojik olarak hazırlatılması gündemde tutuluyor.
İsrail aparatı ile bölgede küresel güç, yarınlardaki yeni savaş stratejilerini hayata geçirebilecek senaryoları işletiyor.
Bütün edilgen Doğu, Ortadoğu, Türkistan, Asya, Afrika, Uzakdoğu, Avrupa ne kadar bölgesel güç varsa onlar da bu yaramaz çocuğun yaptıklarını 'tolere' eden, hoşgörü ile karşılayan yahut edilgenliğinden ötürü ülseratif kolit olan kalabalık seyircilerin ülkeleri olmaktan kurtulamıyorlar ve sahneyi görmek istemeyenler de tiyatro salonundan ayrılmadan localarının perdesini kapatarak vicdanlarını bastırabiliyorlar.
Bu seyircilerin ortak vasfı; hepsi de kötü yönetiliyor ve hepsinin gündemini başkaları belirliyor. Gerçek gündemlerini oluşturamıyorlar.
Türkiye de bu seyirciler arasında ve kendi gündemini kendisi tayin edemiyor.
Bakınız dünyada ve çevremizde neler oluyor ve biz ne ıvır zıvır işlerle uğraşıyoruz?