Konuk Kalemler
Tarih: 09.06.2025 19:15
EKOLOJİK TERÖRE DİKKAT!!!
Ermeni “ekolojik terörü”, çıkış yolları ve Türkiye’nin deneyimi
Gıda kıtlığı ve artan fiyatların başlıca nedenleri; nüfus artışı, sanayileşme ve tarım arazilerinin azalmasıyla doğrudan ilişkilidir. Küresel ısınma, artan talep ve sulama suyu eksikliği de krizi derinleştiren başlıca etkenler arasında yer almaktadır. Ancak bunlarla birlikte, Azerbaycan’a ait toprakların yaklaşık 30 yıl boyunca Ermeni işgali altında kalarak ekolojik teröre maruz bırakılması da ülkenin gıda kaynaklarına ciddi zararlar vermiştir.
Bu süre zarfında işgal altında tutulan bölgelerdeki su kaynakları Ermeni işgalciler tarafından kirletilmiş, altyapı tamamen yok edilmiş, bir zamanlar halkın kullanımında olan su kanalları ve barajlar kullanılamaz hale getirilmiştir.
Unutulmamalıdır ki, Ermenistan’ın askeri saldırıları sonucunda Azerbaycan’ın toplamda 1,7 milyon hektar arazisi işgal edilmişti. Bu arazilerde 460’tan fazla yabani ağaç ve çalı türü bulunuyordu. Bu türlerin birçoğu, dünyada yalnızca bu bölgede doğal olarak yetişmekteydi. Garaçöhre, ayıfındığı, Araz meşesi, yalankoz, doğu çınarı, nar, orman üzümü, pirkal, şimşir, eldar çamı, hurma, söğüt yapraklı armut gibi türler işgal altında sistemli şekilde yok edilerek dünya florasından silinme noktasına getirildi.
Bugün sıkça kullandığımız “ekolojik terör” ve “gıda terörü” kavramları, aslında 30 yıl boyunca Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarında uyguladığı geniş çaplı yıkımın adıdır. Ermenistan’ın Karabağ ve çevresindeki işgal döneminde yürüttüğü faaliyetler; ormanların yok edilmesi, su kaynaklarının kirletilmesi ve tarımın çökertilmesi gibi uygulamalar, ekolojik suç ve gıda terörü kapsamında değerlendirilmelidir.
Sarsang Su Barajı’nın 1993’ten 2020’ye kadar Ermenistan’ın kontrolünde tutulması, Tartar, Ağdam, Berde, Yevlah ve çevre illerde su sıkıntısına ve ürün kaybına neden oldu. Bugün ise Oxçuçay’ın Ermenistan tarafından bilinçli şekilde kimyasal atıklarla kirletilmesi, Azerbaycan’ın ekosistemi ve gıda güvenliği açısından ciddi tehdit oluşturmaktadır. Ermenistan’ın Gacaran ve Kapan şehirlerinde bulunan madenlerden çıkan kimyasal atık sular hiçbir arıtmadan geçirilmeden Oxçuçay’a boşaltılmakta, bu da nehrin Azerbaycan topraklarından geçen kesiminde flora ve faunaya büyük zarar vermektedir. Aynı zamanda, bu kirli su toprakta ağır metallerin birikmesine, gıda zincirine ve insan sağlığına ciddi olumsuz etkiler yaratmaktadır.
Karabağ ve çevresindeki arazilere Ermeni güçlerince bilinçli olarak yerleştirilen mayınlar da doğrudan ekolojik ve gıda güvenliği açısından büyük bir risk teşkil etmektedir. Bu durum, bölgenin sürdürülebilir kalkınmasına ciddi engeller yaratmaktadır:
Toprak yapısının bozulması,
Bitki ve hayvan türlerinin yok edilmesi,
Su kaynaklarının kimyasal kirlenmesi,
Tarım arazilerinin kullanılamaz hale gelmesi,
Meraların kullanımının imkansızlaşması,
Kimyasal kirlenmenin ürünlere geçme riski.
Karabağ’da mayın sorunu hem çevresel hem de ekonomik tehdit olarak ön plana çıkmaktadır. Bu tehditleri ortadan kaldırmak amacıyla geniş çaplı çevresel izleme ve mayın temizleme çalışmaları yürütülmektedir. Bunun yanı sıra, tarihi olarak Azerbaycan Türklerinin yaşadığı Batı Azerbaycan toprakları da yıllardır Ermenistan’ın yürüttüğü sistematik ekolojik ve gıda terörünün hedefi olmuştur. Ermenistan’ın etnik temizlik politikalarının yanı sıra, çevresel yıkımı da amaçladığı açıkça görülmektedir.
Batı Azerbaycan’daki doğal koruma alanları, su havzaları ve yeşil bölgeler, kontrolsüz sanayi atıkları ve kimyasal maddeler nedeniyle büyük zarar görmüştür. Flora ve fauna kasıtlı şekilde yok edilmiştir. Hem Karabağ’da hem de Batı Azerbaycan’da Ermenistan tarafından gerçekleştirilen bu ekolojik ve gıda terörüne karşı Türkiye’nin verdiği destek hayati öneme sahiptir.
Türkiye’nin bu konudaki katkıları, Karabağ’da temizlik ve orman rehabilitasyon projelerine, su kaynaklarının arıtılmasına ve yeni yeşil alanların oluşturulmasına büyük ivme kazandırmaktadır. Gıda güvenliği açısından da Türkiye’nin deneyimi uygulanmakta; bu iş birliği ve deneyim paylaşımı, azat edilmiş bölgelerde yeniden yapılandırma sürecinde, yeni gıda kaynaklarının oluşmasında, verimli tarım arazilerinin canlandırılmasında, meyve ve sebzelerin doğal yollarla yetiştirilmesinde ve tarım sektörünün hızla kalkınmasında kendini göstermektedir.
İlkin Şirinov
Gıda Uzmanı
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —