Dr. İlknur GENÇOĞLU YILDIRIM

Tarih: 15.02.2023 17:39

SOSYOLOJİK YAKLAŞIM

Facebook Twitter Linked-in

YOKSULLUK PROBLEMINE SOSYOLOJİK YAKLAŞIM

İşlevselci Yaklaşım

İslevselcilere göre hızlı endüstrileşme ile birlikte ekonomik sistemde meydana elen değişimler diğer temek fonksiyonların yerine getirilmemesine yol açarak toplumsal düzenin bozulmasına neden olmaktadır. Ekonomik sistemdeki bu tür aksaklıklar sonucunda yoksullar ve zenginler arasibdakinfark artmaktadır.

İşlevselcilere göre yoksulluk, toplum içerisinde hem pozitif hem negatif işlevleri yerine getirmektedir.

Pozitif İşlevler
1. Yoksullar kimsenin çalışmak istemediği işlerde çalışırlar.
2. Yoksullar, iyi bir eğitim ve iyi bir iş fırsatına sahip olamadıkları için rekabete giremezler.
3. Yoksullar, kötü kaderlerinden dolayı çalışamaz durumdadırlar.
4. Yoksullar, hizmetçilik garsonluk gibi günlük isleri yaparak zenginlerin hayatlarını kolaylaştırıcı faaliyetlerde bulunurlar.

Negatif İşlevler

Yoksulluk, kadınların, erkeklerin ve çocukların hem ekonomik statülerini etkilemekte hem de onların sosyal, psikolojik ve fiziksel iyilik durumlarını etkilemektedir. Toplumda oluşabilecek şiddetli bozulmaları engellemek amacıyla kamu harcamalarına ağırlık verilmesi ekonomide tukenmelere neden olmaktadır.

Çatışmacı Yaklaşım

Bu yaklaşıma göre yoksulluk, neta ve üst tabakaların çıkarlarına hizmet ettiği için mevcuttur. Yoksullar, toplumun istemediği ve güç gerektiren düşük ücretli, geçiçi ve iş güvencesi olmayan işlerde çalışırlar. Yönetici sınıf, daha çok kâr elde etmek ve daha zengin bir yasam sürmek için onlara düşük ücret öderler.

Etkilerimdi Yaklaşım

İnançların ve tutumların davranışlar üzerindeki etkilerini araştıran etkileşimler, yoksul ve zengin insanların kendi dünyalarını tanımlamalarındaki kültürel farklılıklara dikkat çekmektedir. Yoksulluk kültürü, 'başarı, sıkı çalışma ve kendine güvenin karşıtı olan kadercilik ve tevekkül ile nitelendirilen bir kültürel ortamdır. Etkileşimci bakış açısı, yoksulluğun, yoksul insanları psikolojik olduğu kadar ekonomik ve toplumsal olarak da incelemektedir. Onlara göre yoksulluk, mutlak yoksulluğun giderilmesiyle ya da yoksul ailelerin çocukları için daha fazla fırsatlar yaratılması ve böylelikle tüm eşitsizliklerin azaltılması yoluyla sonlandırılabilir.

Feminist Yaklaşım

Feministler, toplum içerisinde özellikle kadınların ve çocukların aile yapısındaki değişimlerden, çocuklarını yalnız büyüten annelerin sayısındaki artıştan ve kadınların ekonomik olarak güçsüz durumda olmalarından dolayı yoksullukla karşı karşıya kaldıklarını ileri sürerler

YOKSULLUKLA MÜCADELE

Küresel bir sorun olan yoksulluk ile mücadele etmek için ulusal ve uluslararası politikalar geliştirilmeye ve uygulanmaya çalışmaktadır. Yoksullukla mücadele programları dolaylı politikalar ve dolaysız politikalar olmak üzere iki yaklaşım içinde toplanır:

Dolaylı politikalar: Ekonomik büyüme ile ilişkilidir. Ekonomik büyümenin yoksulluğun azaltılmasında oldukça etkili bir etmen olduğu kabul edilir.

Dolaysız politikalar: Yoksullukla dolaysız olarak mücadele eden yolları arasında 'kamu kesimi yoluyla piyasa gelir dağılımına müdahale edip, gelir ve kaynak dağılımını piyasa dışı mekanizmalarla yoksullar lehine değiştirmek' en sıklıkla uygulanan yöntemlerden biridir.

TUTUM
Tutumların 4 ana özelliği vardır.
1. Tutumlar tepki vermeye hazır olmayı içerir.
2. Tutumlar güdüleme gücüne sahiptir.
3. Tutumların duragan olma özelliği vardır.
4. Tutumlar değerlendirme içerir.

TUTUMLARIN ÜÇ BOYUTU
Bilişsel boyutu: Bilişsel boyut, belli bir nesne hakkında sahip olunan fikirleri ve inançları içerir.
Duygusal boyut: Bu boyut, bir nesneye karşı sahip olunan duyguları içerir.
Davranışsal boyut: Bu boyut kişinin nesneye karşı davranış eğilimini içerir.

TUTUMLARIN İŞLEVLERİ
Anlama ve bilgi işlevi: Tutumlar bireylerin dünyayı, çevreyi anlamalarına, etrafında olanları anlamlandırmalarına yarar. Olayların değerlendirilmesinde ve açıklamasında tutarlılık ve netlilik getirir.
İhtiyaçların karşılanması: Tutumların birçoğu yapılan ve yapılamayan şeylerin ödüllendirilmesi veya cezalandırılması sonucunda oluşmaktadır.
Egoyu savunma: Tutumlar bireylerin kendilerine güvenmelerine ve yaşamın ıniş ve çıkışlarına karşı kendilerini korumlarına hizmet eder.
İçsel değerlerin ifade edilmesi: Tutumlar bireylerin içsel değerlerini ve inançlarını ifade etmelerine yarar. Bireyler tutumlarını karşısındakilere belirttiklerinde kendi kişiliklerini, kimliklerini ortaya koymuş olurlar.

TUTUM İŞLEVLERİ ÜZERİNDE NEDEN DURULMAKTADIR?

Belirli bir konuda tutum değişimi sağlamak isteniyorsa bu tutum sahip olunma nedeninin bilinmesinde fayda vardır. Anlama ve bilgi işleviyle ilintili bir tutumun kolaylıkla değiştirilebilmesi için bireyin eldeki konu hakkında net olmayan bir konumda olamak yeterlidir.

TUTUMLAR NASIL OLUSUR VE MUHAFAZA EDİLİR?
1. Direkt kişisel deneyim: Tutum nesnesi ile yaşanan olaylar kişinin o nesneye karşı nasıl bir tutuma sahip olacağını belirler. Korku verici, aniden ve belirgin bir şekilde oluşan olaylar bireyin bu olayla ilgili olarak olumlu veya olumsuz tutum sahibi olmasına yol açabilir.
2. Aile etkisi: Anne baba, çocuklarının gelişmesinde önemli rol oynamaktadır. Doğumdan itibaren çocuklar anne babalarının her türlü hareketlerinden, disiplin süreçlerinden, ödül ve cezalarından etkilenerek belirli bir gruba, kişiye veya nesneye karşı tutumlar geliştirirler
3. Arkadaşlar, akrabalar, referans grupları ve öğretmenler gibi çevredeki insanlarda bireylerin tutumlarının oluşmasında ve muhafaza edilmesinde önemli bir yere sahiptirler.

Klasik koşullanma, edimsel koşullanma ve örnek alma gibi öğrenme modelleri bireyin nasıl tutum oluşturduğunu anlamada kolaylık sağlamaktadır.

1. Klasik koşullanma: Birey ev, okul, arkadaşlık ve iş yaşantısı boyunca belirli nesnelere karşı ne tür cevaplar vereceğine koşullanır.
2. Edimsel koşullanma: Ceza ve ödül kullanılarak bireylere istenilen düşünce ve davranışların öğretilebileceğini önermektedir.
3. Örnek alma: Bireyler diğerlerinin, özellikle beğendikleri kişinin davranışlarını örnek alarak belirli tutumlar geliştirebilirler.

GRUP YAPISI VE DİNAMİĞİ
Grup Nedir?
Grup sözcüğü en genel anlamda çoğul olmayı ifade eder. Bir kalabalığın 'grup' olabilmesi için ortak amaçlar, ortak normlar, kendilerini bir grup olarak hissetmeleri gibi koşullar öne sürülmüştür. Grup olabilmesi için gereken en az koşul 'etkileşim'dir. Etkileşim halinde olmak için, sadece birbirinin varlığından haberdar olmak bilr yeterlidir. Sosyologların araştırma yaptıkları grup küçük gruplardır.

GRUPLARIN İŞLEVLERİ NELERDİR?
Gruplara katılmak önemli psikolojik ve sosyal gereksinimleri karşılamamıza yardım eder, örneğin bir yere ait olmak veya başkalarından ilgi görmek gibi. Gruplara katılarak, yalnız başımıza altından kalkamayacağımız işleri başarabiliriz. Grup üyeliği olumlu bir sosyal kimlik edinmemizi de sağlar. Prestijli, toplum içindeki konumu yüksek gruplara üye olan bir kişi, sırf bu gruplara üyeliğinden ötürü kendini iyi hissedecek ve benliği güçlenecektir.

Grup Araştırmalarının Gelişmesi

Küçük gruplarla yapılan ilk çalışmalar 19. Yüzyılın sonuna kadar uzanmaktadır. 1850'lerden başlayarak 1930'lara kadar önemini koruyan 'grup ruhu' kavramı ön plandadır. 1936'da Sherif'in grup normlarının oluşmasını deneysel olarak incelemiştir. Grup çalışmalarına ilgi 1960'larda düşüş göstermiştir. Bu gerilemenin ardından, 1980 ve 1990'larda yerini olumlu gelişmelere bırakmıştır. 1980'lerde grup içi ve gruplararası çatışmaların çözümü, paylaşım adaleti ve işbirliği çabaları sosyal psikolojinin odaklandığı konular olmuştur.

Grubun Birey Üzerindeki Etkisi

Genellikle grup-birey ilişkilerine yönelen araştırmalar ve kuramsal yaklaşımlar 3'e ayrılır:

1. Grup içinde norm gelişmesi ve bireyin bu norma uyması ile ilgili çalışmalar

2. Grubun bireyin tutum değişimiyle ilişkisini inceleyen çalışmalar, bu çalışmalarda grup bireyde tutum değişmesi yaratan ya da buna engel olan bir güç olarak ele alınması

3. Grubun iş üretimi ile bireyin iş üretimi karşılaştıran ve grubun bireyin verimliliğine olan etkisi üzerine çalışmalar.

Sosyal Hızlandırma

Başka kişilerin varlığı, kişinin güdülenmesini faaliyet düzeyini arttırır. Kişinin yapma eğiliminde olduğu tepkilerini yapma olasılığı artar. Böylece, kişinin yanlış yapma eğilimi varsa, grup içinde yanlış yapma olasılığı artacak; doğru yapma eğilimi varsa da, doğru işlem yapma olasılığı artacaktır.

Sosyal Kaytarma

Bir grupta yer alma, bireyin başkalarının çabasına sırtını dayayarak elinden geleni yapmamasına da neden olabilir. Özellikle grupta bulunan insanların emeklerinin toplam sonucu ortaya bir işin çıkarılacağı durumlarda işten kaytarma meydana gelebilir. Bazı kişilerin ' başkaları nasıl olsa yapıyor, benim yapmam gerek yok' şeklinde düşünmesine neden olabilir. Buna sosyal kaytarma denir.

Sosyal Hızlandırma ve Sosyal Kaytarmanın Birlikte İncelenmesi

Kişisel etkinlik beklentisinin yüksek olduğu durumlarda, gruplarda çalışan kişiler, yalnız çalışan ya da başkaları tarafından gözlenen kişilerden daha az performans gösterirler. Çünkü grup içinde gösterilen kişisel çabalar fark edilmeyecek ve bu yüzden sonuç beklentisi düşecektir. Kişisel etkinlik beklentisi düşük olduğunda, grup içinde çalışan kişiler, yalnız çalışan veya başkaları tarafından gözlenen kişilere oranla daha yüksek performans gösterirler.

Grup Yapısı ve Süreci

Grup yapısı karmaşık bir kavramdır. Bu kavramın içine grubun tüm düzeni girmektedir. Bu düzen, grup içindeki is bölümü, statü farklılıkları, iletişim örüntüleriyle, kurallar ve rol ilişkileri gibi normatif beklentileri kapsar. Gruplar yapıları bakımından farklılıklar gösterdiği gibi, bir grup da zaman içinde yapısal değişme gösterebilir.

a. İletişim Yapısı

Birbirleriyle konuşan insanların oluşturduğu bir grubun bir süre gözlemini yaptığımızda, bazı grup üyelerinin diğerlerinden daha fazla konuştuğunu, bazılarının ise çok daha az konuştuğu gözlemlenir. İletişimin miktarı bakımından üyelerin gösterdiği bu farklılık bütün gruplar için geçerlidir. İletişim örüntüsü gruptan gruba göre de değişebilir.

b. Yetkeci- Demokratik Grup Yapısı

Bir grup içinde merkezileşme var ise, en merkezi mevkide bulunan grup üyesi lider rolünü oynayacaktır. Merkezileşme arttıkça daha yetkeci bir grup düzeni; azaldıkça da daha demokratik bir grup düzeni söz konusudur. Lidersiz daire en demokratik; kesin liderli tekerlek de en yetkeci bir grup düzenine sahiptir.

c. Etkileşim Süreci Çözümlenmesi ve Liderlik Oluşumu

Grup içi etkileşim sürecini, iletişimin içeriğini kategorilerle çözümleyerek incelenmiştir. Küçük çalışma grupları belirli problemlerin çözümü ile uğraşmışlardır. Bu arada grup içindeki tüm iletişim gözlemciler tarafından not edilir.

Grup süreci, süregelen grup içi faaliyetlerdir. Bu faaliyetler, örneğin grubun amacına yönelik davranışlar ve bununla ilgili etkileşim ödentilerini kapsamaktadır.

Ayrıca grup bir sistem olarak düşünüldüğünde, dört ana sorun ortaya çıkmaktadır. Bunlar,

1. Sistem yeni durumlara uyabilmelidir.
2. Sistem amacını gerçekleştirebilmelidir .
3. Sistem kendini bir bütün olarak koruyabilmelidir.
4. Sistem üyelerini tatmin edebilmelidir.

Gereksinmeleri en iyi şekilde karşılayabilen kişilerin lider durumuna geldikleri anlaşılmaktadır.

d. Liderlikte Rol Farklılaşması

Grubun temel iki gereksinmesini karşılamak için bir tek lider de yeterli olabilir ve ikinci bir liderin çıkmasına gerek kalmaz. Yeni kurulmakta olan gruplarda ve üyelerinin yapılan işi tatmin edici bulmadıkları gruplarda rol farklılaşması olduğunda iki lider ortaya çıkmaktadır. Hiyerarşi ve statü farklılaşması olmayan, grup yapısının daha tam olarak ortaya çıkmamış olduğu gruplardır. Grup yapısının yerleşmiş olduğu baştan statü farklılıklarının bulunduğu resmi gruplarda, lider ile diğer üyelerin amaç ve iş anlayışları birbirinden çok farklı ise, üyeler arasından ikinci bir lider belirir ve bazı zamanlar resmi liderden de daha etkin bir rol oynayabilir.

Liderliğin Kavramsallaştırılması

Liderlik Modelleri
a. Kişisel Liderlik Modeli

Liderlerin başkalarından daha akıllı, daha güzel konuşan, hatta daha güzel ve daha uzun boylu oldukları iddia edilmiştir. Liderler diğer grup üyelerinden daha uyumlu, duruma daha hakim, nüfuzlu, daha dışadönük, daha az tutucu, daha akıllı ve kişisel ilişkilere daha duyarlıdırlar.

b. Ortamsal Liderlik Modeli

Bu görüşte kişisel özellikler göz önüne alınmaz, sadece ortamsal özellikler siz konusudur. Ortamın gereksinme ve özelliklerine önem verdiğinden, ortamsal bir yaklaşım olarak tanımlanır. Ortamsal gereksinmelere en iyi cevap verebilen kişilerin lider olduğu da göz önüne alındığından, kişisel özellikler ihmal edilmemektedir.

c. Etkileşim Liderlik Modeli

Grubun gereksinmelerini en iyi şekilde karşılayabilen kimselerin lider olduğu görüşüdür. Etkileşimi söz konusu olan iki önemli öge, bir taraftan grubun gereksinmeleri, Diğer yandan liderlerin kişisel özellikleridir.

d. Fiedler'in Etkin Liderlik Modeli

Kişilik özelliği üstünde durulmuştur. Kişinin başkalarını nasıl algıladığıdır. Çeşitli grupların liderlerinden, birlikte çalışmayı en çok tercih ettikleri grup üyesi ile birlikte çalışmayı en az tercih ettikleri grup üyesini kişilikleri bakımından tarif etmeleri istenmiştir. Hangi tür liderliğin hangi koşullarda daha etkin olduğunu bulmak için çeşitli öğelerin etkileşimi göz önünde bulundurulmalıdır. Bu açıdan etkin liderlik modeli gününüzde kabul görmektedir.

e. Karizmatik Liderlik Modeli

Yönettikleri grupların üzerinde alışılmamış ve oldukça güçlü etkisi olan liderler incelenir. Liderlerin özellikleri:
1. Normalde beklenenden yüksek performans
2. Yüksek düzeyde lidere sevgi, bağlılık, saygı ve sadakat
3. Lidere ve onun fikirlerine duyulan heyecan ve coşku
4. Grubun toplu bir amacı için, bireysel çıkarlardan vazgeçmeye hazır olmak

f. Babacan Liderlik (Paternalizm) Modeli

Lider çalışma ortamında aile atmosferi yaratmalıdır. Lider, çalışanlarıyla yakın ve bireysel ilişkiler kurmalıdır. Lider, çalışanlarının ailelerinin de düzenlediği iş dışı aktivitelere, özel günlere katılmalıdır. Çalışanlarından sadakat ve bağlılık bekler. Her zaman otoriter olması gerektiğine inanır. Çalışanlar iş yerlerini aile ortamı olarak görmeli ve ailesi gibi benimsemelidir. Liderlerine sadakatle bağlanmalıdır. Lider özel hayatında da bir yardıma ihtiyaç duyduğunda gönüllü olarak liderlerine yardım etmeleri gerekir. Lider otoritesini kabul etmelidir.

Eleştirisiz Grup Tartışması

Eleştirisiz grup tartışması işletme sahasındaki uygulamalı çalışmalarda geliştirilen bir tekniktir. Bu teknikte grubun her üyesi bir problemin çözümü hakkında aklına gelen her fikri eleştiri korkusu olmadan ortaya koyabilmekte, böylece grup üyelerine geniş bir özgürlük tanınmaktadır.

Riske Girme

Grupta alınan kararlar, grup bireylerinin ortalamada uzlaşması sonucu ortaya çıkmamaktadır. Grup üyelerinin kendilerine zarar gelmesi söz konusu olduğu bir durumda bile, grubun riske girme eğilimi gösterdiğini bulmuşlardır. Grubun risk içermeyen bir karar verdiği durumlarda, riske giren kimseler grup tarafından ikna edici olarak görülmemişlerdir. Riske girme eğiliminde olan kimselerin kişilikleri değil, grubun hangi yöne doğru eğilimi olduğudur. İlk etken grubun eğilimi yönünde düşünen ve konuşan kimseler daha etkili olmaktadır. Diğer bir etken ise sorumluluk dağılması iken bir diğeri kültürel değerlerdir.

Uçlara Kayma
Grubun eğilimi riske girmeye yönelik değilse, bu durumda grup kararı bireyin kararından daha çok risk içermiyor, bireyin kararından daha temkinli olabilmektedir. Bu konuda yapılan araştırmalar 3 bulgu elde etmişlerdir. Bunlar:
1. Grupların bireylerden sadece riskli değil, aynı zamanda daha temkinli seçimler yapabilmesini göstermektedir.
2. Grubun ne ölçüde 'Aşırı'ya kayacağı ve grup üyelerinin başlangıçtaki fikirlerinin ortalamasıyla nekadar orantılı olduğudur.
3. Aşırıya kayma olgusunun Stoner ve Wallach'ın derneklerine yönelttikleri sorularla sınırlı olmamasıdır.

Gruplarda Uzlaşma

GRUP içinde tartışmaya başlamadan önce, grup bireylerinin hepsinin aynı düşünceye sahip olması durumlarına az görülür. İlk etapta herkesin bir görüşü vardır, onu savunur. Grup içinde bir karara varmadan önce kişiler birbirleriyle görüş alışverişinde bulunup tartışabilirler ve sonrasında ortak nokta bulup birleşebilirler.

Grup Düşünü

Grup düşünü, uzlaşmaya ulaşmak için gösterilen olağanüstü çaba sonunda zihinsel etkinlik, gerçeğe uygunluk ve ahlaki yargıların kalitesinin düşmesi olarak tanımlanır.

Sosyal Çıkmazlar: Grup Çıkarları ve Kişisel Çıkarlar

Sosyal çıkmaz durumlarında, insanlar karışık güdüler içinde kalır. Hem bencil davranmak hem de işbirliği yapmak insanin işine gelmektedir. Kısa vadede bencil davranmak işe yarayabilir, ancak uzun vadede iş birliği yapmak hem grubun tümünün hem de kişinin yararınadır. Araştırmalar, insanların neden bencilce ve hatta zaman zaman aptalca davrandıklarına bakıldığında, tembelliğin, korkunun, hırsın ve açgözlülüğün insanları bencilce davranmasına neden olmuştur.

Sosyal Çıkmazların Çözümü Var Mıdır?

Sosyal çıkmazların çözülmesinin yolu, insanların sorunların çözümünde iş birliği yapmasıdır. İnsanlarda işbirliğini arttıracak bazı çözüm önerileri:
1. Bencil davranışların cezalandırılması
2. Eğitim
3. Grupla özdeşleşme
4. Eşgüdümlü işbirliğine yönelimin desteklenmesi
5. Grup tartışmalarına olanak sağlamak

İş Ortamlarında Görülen Çalışmalar

Bir çalışma ortamında işlerin sağlıklı yürümesi için o ortamda çalışanların işbirliği içinde olması beklenir. Oysa işbirliğinin görülmediği durumlar pek de az değildir. İnsanların birlikte çalışmak yerine, birbirleriyle çatışmaya girebildiğini, yani birbirleri için değil birbirlerine karşı ve birbirlerinin çıkarlarına zarar verecek şekilde calışabildikleri gözlemlenir.

Şirketlerin yapısı ve işleyişi ile ilgili sorunlar çatışmaların nedeni olarak gösteriliyordu. Bu nedenler arasında şirket içi güç ayrımındaki sorunlar, şirket içi kaynaklar için rekabet, bir isi yerine getirebilmek için başkalarına bağımlı olma, sorumlulukların net tanımlanmamış olması gibi sorular öne sürülmektedir. Kişisel ve kişilerarası düzeydeki etmenlerin çatışmalara yol açtığı ileri sürülüyordu; örneğin çatışmaların kişilerden, kişilerarası ilişkilerden ve insanların başkaları hakkındaki düşüncelerinden kaynaklandığı söylenir.

Krizler ve Travmalar

Krizler ve travmatik olaylar bireyi duygusal, davranışsal ve fiziksel olarak olumsuz etkileyen, baş edilmesi güç ve normal yaşam şartlarını zorlaştıran olaylar ve durumlardır. İnsan eliyle ya da doğal yollarla meydana gelen travmatik olayların genel karakteristik özelliklerinden bahsedersek;

1. İnsanin fiziksel bütünlüğünü tehdit eder.
2. İnsanın yaşamını tehdit eder.
3. İnsanın dünya ve insanlara karşı olan inançlarını tehdit eder.
4. İnsanın sevdiklerini tehdit eder.

Kriz ve Travma Çeşitleri
1. Gelişimsel krizler
2. Durumsal krizler
3. Kompleks krizler

Çocuk ve Ergenlerde Travmatik Olay ve Travmatik Yas

Çocukluktaki travmatik stres tepkilerinin oluşumunu, yaygınlığı ve çeşitliliğine neden olan etkenler:
1. Çocuklar da yetişkinler gibi travma sonrası stres tepkilerinin tümünü yaşayabilirler.
2. Travmaya maruz kalma süresi, travmatik olayın sıklığı travma sonrası belirtilerin ağırlığı ve seyriyle kuvvetli ilişkilidir.
3. Yas, travma sonrası stres, depresyon ve ayrılma kaygısı birbirlerinden bağımsız fakat birbirleriyle ilişki içindedir.
4. Ebeveynler ve çocuklar maruz kalınan travmatik olay sonrası birbirine yakın düzeyde rahatsızlık yaşarlar.
5. Çocukların yaşadıkları travmaya olan tepkileri içinde bulundukları gelişim dönemlerine ve travmaya yükledikleri anlama göre farklılıklar gösterebilirler.


Psikolojik Yardım Nasıl Olmalıdır?

1-5 Yaş: Bu dönemde çocuklar travmaya karşılaştıklarında anne babalarıyla çoğu zaman fiziksel ve duygusal olarak yakın olma ihtiyacındadırlar. İştah ve uykuda bozulmalar, konuşmada sorunlar ve tikler gibi belirtiler gözlenebilir. Kaygı, öfke patlamaları, irkilme, yaygınlaşmış korku ve içe kapanma gibi belirtiler sergileyebilirler. Çocuklar ruhsal gerileme gösterip daha bebeksi davranışlara görünebilirler.

6-11 Yaş: Travmatik Olay ve kayıplar karşısında bu dönem çocuklarında okul ilgi ve başarısında azalma, evde ve okulda saldırgan davranışlar, aşırı hareketlilik, kardeş ve arkadaş kıskançlığı, travmatik olayı oyunlarla sürekli tekrar etme gibi davranış belirtileri görülebilir. Uykuda ve iştahta bozulmalar, baş ve karın ağrıları gibi bedensel şikayetler gözlenebilir. İlişki kurmaktan kaçınma, öfke patlamaları, kendine dönük öfke yaşama, travmatik olayı hatırlayıp korkma, suçluluk duyma; suç, suçlular ve olun konularını sürekli düşünme gibi duygusal ve zihinsel belirtiler yaşayabilirler.

12-18 Yaş: Bu dönemde travma ve bir kayıp karşısında akademik başarıda düşme, sorumlulukları ihmal etme, okul veya evde isyankar ve saldırgan davranışlar gösterme, suça yönelme, riskli davranma, alkol ve madde kullanma gibi davranış sorunları ortaya çıkabilir. Ayrıca uyku ve yeme sorunları, baş ağrıları, mide-bağırsak ve cilt sorunları, nedeni belirsiz bedensel ağrılar ve halsiz hissetme gibi fiziksel şikayetler de yaşanabilir. Sosyal olarak içe kapanma, yakın ilişkilerde ani ve beklenmeyen olumsuz tavırlar gösterme, sosyal etkinliklerde azalma, öç alma isteği, depresyon ve kaygı belirtileri yaşama, sürekli kendini ve hayatını düşünme gibi duygusal sorunlar da gözlenebilir.

Yetişkinler: Travmatik olay ve kaybedilen yakını hatırlatan unsurlardan kaçma, çok çalışma veya sürekli bir işle meşgul olma, sevilen kişilerin üzerine çok düşme ve koruma, kolayca ağlama, öfke patlamaları, aile içi çatışmalar yaşama, sürekli tetikte olma, sosyal ilişki ve etkinliklerden uzaklaşma, alkol ve madde kullanımında artma gibi sorunlar yaşanabilir.

Yaşlı yetişkinler: Anı ve tehdit eden travmatik bir olay pek çok mağdurda korku, çaresizlik ve kırılganlık hisleri uyandırır. Yaşı ileri bir insan sağlığında, hareketliliğinde, bilişsel becerilerinde ve algısal farkındalığındaki değişimlere bağlı olarak daha fazla kırılgan hissedebilir. Travmaya ilişkin güçsüzlük duyguları bunaltıcı görünebilir. Algısal bozulmalar ileri yaştaki mağdurların yardım tekliflerine karşılık vermemesine neden olabilmektedir.


Kendimize Nasıl Yardım Edebiliriz?

1. İyi beslenmeli ve uyku düzenimize dikkat etmeliyiz.
2. Dinlenmek, eğlenmek ve rahatlamak için zaman ayırmalıyız.
3. Kişilerarası ilişkilerde sınırlar koymayı öğrenmeliyiz.
4. Bizleri dinleyen, anlayan ve destekleyen insanlarla görüşmeliyiz.
5. Duygu ve düşüncelerimizi konuşmakla birlikte farklı uğraşlar yaparak da ifade edebilmeliyiz.
6. Kayıplarımızdan sonra yas tutmak için kendimize izin vermeliyiz.
7. Ailemizden birinin başına gelen olay için güvenilecek biriyle konuşmalarına ve ilgili yerlerden yardım almalarına teşvik etmeliyiz.

Hamilelikte Kaygı ve Depresyon

Hamilelik

Hamilelik 40 hafta, 9 ay 10 gün devam eden ve büyük değişimlerin yaşandığı bir süreçtir. Hamile olan kadın daha çok öne çıkan dış görünüşündeki değişimlerin yani sıra, fiziksel, psikolojik ve sosyal alanda da birçok değişim yaşamaktadırlar.


Hamilelik Evreleri

1. Trimester

Temas kurma evresi olarak tanımlanan ilk trimesterde hamile anne bebeğin fiziksel varlığının ve kendi hayatına olan duygusal etkisinin farkına varır.

2. Trimesterde

Farklılaşma olarak tarif edilen ikinci üç ayda fetüs anne tarafından kendinden ayrı bir kişi/varlık olarak görülür. Ayrışma konuları öne çıkarken, bebeğin varlığı hareketleri yoluyla fiziksel olarak belirginleşmeye başladıkça, bebek bekleyen anne daha çok içine odaklaşır.


3. Trimester

Dogum zamanının yaklaştığı, başarılı psikolojik ayrılma olarak tanımlanan bu son üç ayda annenin bebeği tanımaya yönelik merakı da artmaya başlar.

Hamilelik Döneminde Değişimler

1. Fiziksel Değişimler

Bedensel degişiklikler: Hamilelik sırasında dış görünüş ile ilgili duyguların olumsuzlastığı yönünde sonuçlar göstermektedir. Hamilelik sırasında, görünüşüyle ilgili tavrı kadının hamilelik öncesi bedeniyle ilgili hoşnutluğu kadar genel olarak hamileliğe karşı olan genel tutumuyla da yakından ilgilidir.

2. Cinsellik

Anneliğin cinsellikten tamamen ayrışmış olduğuna inanmakta ve hemen hemen tüm kültürlerde olan bu onamış bir çok insanin anneliğe karşı olan duygu ve davranışları belirlemektedir.

3. Fantezi ve Rüyalar

Hamilelik döneminde kadınlar belirgin olan fiziksel değişimlerin yanında duygusal değişiklikler yaşar. Rüyalar zihnimizin olası problemleri ve korkuları çizmek için kullandığı yollardan biridir. Fantezi birçok amaca hizmet eder. Herşeyden önce diğer rüyalarda olduğu gibi hamile kadınların kaygılı rüyaları da kaygı ve korkuları ifade etmektedir.

4. Duygusal Değişiklikler

Hamilenin kendisiyle meşguliyetinde artış ve duygu durumundaki değişiklikler olarak ikiye ayrılır.

Doğum Sonu Depresyonu

Annelik Hüznü Nedir?

Babay Blues olarak da adlandırılan annelik hüznü, doğum yapan kadınların % 50-70'inde doğumda hemen sonra başlayan ve 7-10 gün süren yoğun ve genelde hüzünlü duyguların yaşandığı bir süreçtir. Bu dönemdeki kadınların çoğu ağlama isteği, huzursuzluk, uykusuzluk, iştahsızlık, konsantrasyonlarında bozulma ve çevrelerinden soyutlanma hisseder.

Doğum Sonrası Depresyonu Nedir?

Anne olmak ve bir bebek sahibi olmak, kadınların yaşamındaki en büyük değişimlerden biridir. Kadınlar doğumdan sonraki ilk yıl içindeki psikiyatrik hastalıklar açısından hayatlarının diğer dönemlerine göre anlamlı bir risk altındadır. Kaygı bozuklukları, depresyon ve daha seyrek olarak psikoz, hamilelik sonrası kadınlarda görülür.

Çocuklar ve Ergenlerde Kaygı

Bütün çocuklar ve gençler sıklıkla kaygı ve korku duygularını yaşarlar. Kaygı herhangi bir konu hakkında yersiz endişe ve tasa duymaktadır. Bu kaygıların çoğu çocuğun ruhsal gelişim dönemlerine özgüdür. Bunlar,
Bebekler, yüksek sesten korkarlar ve 6.-7. aydan sona yabancılardan korkmaya başlarlar.
2-5 yaş arasındaki çocuklar anı yüksek sesten, yeni büyük objelerden örneğin elektrik süpürgesinden, hayali yaratıklardan, karanlıktan korkarlar. Okul çağı çocukları fiziksel olarak yaralanmaktan ve şimşek, fırtına gibi doğal olaylardan korkmaya başlarlar.

İlkokul çağındaki çocuklar, ev ve okul dışındaki tehlikelerden de haberdar olmaya başlarlar ve anne-babalarının kendilerini sürekli koruyamayacağının farkına varır.

Ortaokul çağındaki çocuklar, kaygı odağı okulla ilgili olaylara yönelir.

Ergenler, tipik olarak arkadaşları, gelecekleri, seçecekleri meslek ve ahlaki konularda kaygı duymaya başlarlar.

Kaygı Bozukluğunun Türleri

1. Ayrılık kaygısı
2. Yaygınlaşmış Anksiyete Bozukluğu
3. Panik Bozukluk
4. Spesifik Fobi
5. Sosyal Fobi/ Kaygı
6. Okul reddi
7. Obsesif- Kompulsif Bozukluk

Çocuklarına Yardım Etmek İçin Ebeveynler Ne Yapabilir?

1. Aktif olun.
2. Pozitif etkileşimde bulunmaya çalışın.
3. Çocuğun kaygısını gereksiz yere arttıracak stres durumlarını önceden tahmin ederek önlemeye çalışın.
4. Çocuklara güvenlik duygusu verin.
5. Size tuhaf ve yersiz bile gelse çocuğun yaşadığı korku ve kaygı duygularını ciddiye alın ve çocuğunuzu içtenlikle dinleyin.
6. Çocuğu dikkatlice dinleyip sorulara mantıklı ve tutarlı cevaplar vermeliyiz.
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —